26 Ekim 2019 Cumartesi

KANSERİN BESLENME İLE İLİŞKİSİ


Günümüzde, kanserin tedavisinden daha çok kanser gelişiminin önlenmesi ve erken tanı konmasının daha yararlı olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle kanser gelişiminde veya önlenmesinde rol oynayan faktörlerle ilgili olarak çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Aşağıda kanser gelişmesi ile ilişkili olduğu düşünülen ve bilimsel verilerle desteklenen beslenme faktörlerinden bahsedilmektedir.

• Aşırı Enerji Alınması:

Aşırı enerji alınması, egzersiz yapılsa bile vücutta yağ depolanmasına ve kilo alınmasına neden olabilir. Fazla kilo alınmasının, erişkin yaş grubundaki kadınlarda meme kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir .
Aşırı kiloya sahip kişilerde kalınbarsak gibi diğer kanserlerin görülme sıklığı da artmaktadır. Ergenlik öncesi dönemde boy, kilo ve hızlı büyüme, adet siklusunun erken başlaması ile ilişkilidir. Adetin erken başlaması da meme kanseri riskini arttırmaktadır. Bu nedenle özellikle çocuklukta düzenli beslenme ve egzersiz yapma alışkanlığı edinmenin yararı olabilir.

Erişkinlerde aşırı kilolu olmanın rahim, kalınbarsak ve safra kesesi kanseri riskini arttırdığı gösterilmiştir. Meme kanseri ve aşırı kilo arasındaki ilişki biraz daha karışıktır. Menapoz öncesi dönemde, aşırı kiloların düzensiz adet görmeyle ilişkili olabilmesi nedeni ile meme kanseri riskini azalttığı saptanmıştır .
Menapozdan sonra ise, aşırı kilolu olmanın meme kanseri riskini arttırdığı ve özellikle bu artışın hormon yerine koyma tedavisi alanlarda daha fazla olduğu gösterilmiştir . Egzersiz yapmak, kilo almamak için yapılabilecek önlemlerin başında gelmektedir. Düzenli yapılan egzersizin kalınbarsak kanseri başta olmak üzere meme kanseri gelişme riskini azaltmaktadır. Her gün yarım saatlik egzersiz yapılması önerilmektedir.

Diyetteki yağ içeriği:

Meme, kalınbarsak ve prostat kanserlerinde diyetin yağ içeriği ile kanser gelişme riski arasında ilişki olduğu bir çok çalışmada gösterilmiştir
Meme kanseri riski, yağ alınmasından çok alınan yağın özelliği ile ilişkili gibi gözükmektedir. Hayvan çalışmalarında poliansatüre yağ alınmasının meme kanseri riskini arttırdığı saptanmıştır. İspanya ve Yunanistan’ da yapılan çalışmalarda zeytinyağı kullanılmasının meme kanseri riskini azalttığı, bunun da zeytinyağının yüksek oranlarda monoansatüre yağ ve antioksidan içermesine bağlı olduğu ileri sürülmüştür .
Kalınbarsak kanserinin hayvansal yağ ve et tüketimi ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Diyetteki yağın, kalınbarsak mukozasına kanserojen etki yapan safra asitlerinin salınımını arttırmasına neden olarak, kalınbarsak kanseri riskini arttırdığı düşünülmektedir. Egzersiz yapmanın, kalınbarsak kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir.

Hayvansal yağ tüketimi fazla olanlarda egzersiz yapma oranının da az olması nedeni ile, kalınbarsak kanseri riskindeki artışta her iki faktörün de rolü olabilir. Yapılan bir metaanalizde ise genel enerji alımı ile kalınbarsak riski arasında doğrudan ilişki olduğu ve yağ alınmasının belirgin etkisi olmadığı gösterilmiştir .

Çalışmaların çoğunda kırmızı et tüketimi ile kalınbarsak kanseri gelişme riski arasında kuvvetli bir ilişki bulunduğunu gösterilmiştir. Ayrıca pişirmeye (kömürleşme veya yanmış yağ) bağlı olarak da karsinojenlerin oluşmasının, bu riske katkıda bulunduğu unutulmamalıdır. Prostat kanserinin diyetin yağ içeriği ile ilişkisi zayıftır.

Büyük bir çalışmada kırmızı et, toplam yağ ve hayvansal yağ alımının, sadece saldırgan prostat kanseri ile ilişkili olduğu gösterilmiştir . Bitkisel yağların prostat kanseri riskini arttırmadığı gözlenmiştir. Over kanseri ve rahim kanserinin diyetteki yağ içeriği ile ilişkisi küçük çalışmalarda göstrilmiştir. Sonuç olarak meme kanserinin gelişme riskini belirgin arttırıcı etkisinin yeni çalışmalarda zayıfladığı, kalınbarsak kanserinde de yağdan ziyade kırmızı et ile daha belirgin ilişki olduğu ağır basmaktadır.

Fiziksel aktivitenin kalınbarsak riskini azaltması nedeni ile diyet ile kanser riski arasındaki ilişkinin tam ortaya konamayabileceği düşünülmektedir. Prostat kanseri ile hayvansal ürünler arasında ilişki olduğu ve bu ilişkinin özellikle saldırgan prostat kanserinde daha belirgin olduğu ileri sürülmektedir.
Bazı yazarlar, diyetteki yağın kilo alınmasında en önemli faktör olan kalori alımı ile ilişkili olduğu ve aşırı kilonun da meme ve kalınbarsak kanseri riskini arttırması nedeni ile sakıncalı olduğunu ileri sürmektedirler. Fakat yağ yanı sıra karbonhidrattan da aşırı kalori alınabileceği unutulmamalıdır

• Kırmızı Et Tüketimi:

Kırmızı et tüketiminin azaltılması, kalınbarsak kanseri riskinde belirgin, prostat kanseri riskinde ise az bir düşme sağlamaktadır. Kırmızı et yerine balık, tavuk, fındık-ceviz gibi kabuklu yemişler ve bakliyat ürünlerinin tüketilmesi, kanser riskini azaltmanın yanı sıra kalp ve damar hastalığı üzerine olumlu etkileri vardır.

• Süt Ürünlerinin Tüketimi:

Süt ürünlerinin kanser ve kalp damar hastalığı üzerine olan etkileri net değildir. Yüksek miktarda süt ürünü tüketiminin prostat kanseri riskini arttırdığına dair çalışmalar bulunmaktadır. Günlük kalsiyum ihtiyacının karşılanması için süt ürünlerinin tüketiminin arttırılması, içerdiği yağ nedeni ile kalp damar hastalığı riskini arttırmaktadır.
Günümüzde genel kabul gören öneri; eğer kalsiyum ihtiyacı fazla ise, süt ürünlerinin tüketiminin arttırılması yerine kalsiyum içeren preparatların kullanılmasının daha yararlı olacağıdır.

• Meyve ve Sebzeler:

Meyve ve sebze tüketimi yüksek olanlarda akciğer ve mide kanseri görülme sıklığının daha az olduğu gösterilmiştir . Kalınbarsak kanseri riski üzerine olumlu etkisi bulunmaktadır. Ağız boşluğu, gırtlak, yemek borusu, rahim, rahim ağzı, idrar torbası, böbrek ve meme kanseri gelişme riskini azalttığı düşünülmektedir.

Genel olarak meyve ve sebze tüketiminin prostat kanseri gelişme riski üzerine fazla bir etkisi bulunmaz iken, özellikle likopen’ in ana kaynağı olan domates ürünlerinin prostat kanseri gelişme riskini azalttığı gösterilmiştir .
Güçlü antioksidanları içeren soya fasülyesi, meyve ve yeşil çayın meme ve over kanseri gelişme riskini azalttığı gösterilmiştir. Menapoza girmiş kadınlarda bitkisel antioksidanlardan olan flavonoidlerin yüksek düzeyde alınmasının meme kanseri gelişme riskini %45 azalttığı gösterilmiştir.
Güçlü antioksidan olan flavonoidler çay, kahve, meyve ve sebzelerde bulunmaktadır. Meme kanseri riskini azaltmasında antioksidan özelliği yanı sıra dişilik hormonu olan östrojenin etkisini azaltması da önemli rol oynamaktadır. Meyve ve sebzelerin kanser riskini azalttığı gösterilmekle birlikte bu etkiden hangi aktif maddelerin sorumlu olduğu bilinmemektedir.

Karotenoidler, folik asit, C vitamini, flavonoidler, fitoöstrojenler, izotiyosiyanid ve fiber gibi aktif bileşenler bulunmaktadır. Günde en az 5 porsiyon (orta boy meyve veya sebze tabağı) meyve ve sebze tüketilmesi önerilmektedir. Özellikle sigara içenlerde kanser riskinin daha fazla olması nedeni ile meyve ve sebzenin tüketilmesinin yararı daha fazla görülmektedir.

• Lifli Gıdalar:

Gıdaların içindeki liflerin, karsinojenleri bağlayarak ve barsaktan geçişini hızlandırarak kanser gelişimini azalttığına inanılmaktadır. Lifli gıdalarla beslenen toplumlarda kalınbarsak kanseri gelişme riskinin daha az olduğu bilinmektedir. Fakat, bu toplumlarda aynı zamanda şişmanlık ve et tüketimi daha az iken, fiziksel aktivite daha fazladır. Bu nedenle lifli gıdaların kalınbarsak kanseri gelişimini azaltıcı rolünün, diğer faktörlerle birlikte etkili olduğu ileri sürülmektedir.

• Alkol ve Kafeinli İçecekler:

Düzenli olarak aşırı alkol kullanılması, özellikle sigara içme ile birlikte ağız boşluğu, larinks, yemek borusu ve karaciğer kanseri riskini belirgin arttırmaktadır. Her gün düzenli olarak bir-iki kadeh alkol alan kadınlarda meme kanseri riskinde %13 artış olmaktadır . Alkol tüketimi, vücuttaki östrojen hormonunun düzeyini arttırmaktadır. Aşırı alkol kullanılması kalınbarsak kanseri riskini de arttırmaktadı.
Alkol, hücre döngüsünde çok önemli olan folik asit metabolizmasını bozarak da kalınbarsak ve meme kanseri riskini arttırmaktadır.
Alkol kullanılmaması önerilmekle birlikte, sınır olarak kadınlar için günde bir kadeh, erkekler için iki kadehten fazla tüketilmemesi önerilmektedir. Şarap gibi alkol oranı düşük alkollü içecekler tercih edilebilir. Kahve tüketiminin meme kanseri üzerine olumsuz etkisi bulunmamaktadır. Yeşil çay tüketiminin mide kanserinin sık görüldüğü Japonya ve Çin’ de mide kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir.

• Vitaminler:

E ve C vitamininin yüksek dozlarda kullanılmasının meme kanseri riskini azaltmadığı gösterilmiştir . Sadece bir çalışmada E vitamini kullanılmasının, ağız kanserleri ve kalınbarsak kanserlerinin riskini azalttığı gösterilmiştir .
Büyük bir Finlandiya çalışmasında 50 İÜ/gün E vitamini kullanılmasının prostat kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir . Fakat bu olumlu sonuç daha yüksek dozun kullanıldığı başka bir çalışmada elde edilememiştir . Meyve ve sebze tüketiminin az olduğu bölgelerde beta karoten, E vitamini ve selenyum alınmasının mide kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir. Üç büyük randomize çalışmada beta karoten kullanılmasının akciğer ve diğer kanserlerin riskini azaltmadığı gösterilmiştir .
Bu çalışmalardan birisinde ayrıca A vitamini de eklenmiştir.

Yapılan bir çalışmada iyi huylu prostat büyümesi olan, erken evre prostat kanserli, metastatik prostat kanserli ve tamamen sağlıklı bireylerden oluşan gruplarda yağda çözünen anti-oksidan vitaminlerin serum düzeyleri araştırılmıştır . Prostat kanserli hastalarda lutein, beta karoten ve likopen serum düzeylerinin düşük olduğunu gösterilmiştir.

Ayrıca lipid peroksidasyonunu gösteren malondialdehit düzeylerinin de yüksek olduğu saptanmıştır. Bu vitaminlerdeki düşüklüğün iltihabi reaksiyona bağlı olmadığı ve kanser gelişimi ile ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Likopenin, prostat kanserli hastalarda yararlı olduğu daha önceden yapılan çalışmalarda gösterilmiştir . Ayrıca lutein, likopen ve diğer karotenoidlerin yeterli düzeyde alınmasının görme ve kalp sağlığı üzerine de olumlu etkileri bulunmaktadır.

Mineraller:

Selenyum, hücrenin fonksiyonunu düzenleyen mRNA’ nın yapısında bulunan temel elementtir. Hayvan çalışmalarında yüksek miktarda selenyum verilmesinin çeşitli kanserlerin riskini azalttığı gösterilmiştir. İnsan çalışmalarında meme ve kalınbarsak kanseri riski üzerine etkisi tartışmalıdır. Cilt kanserinden korunma için selenyum verildiği bir çalışmada tam aksine cilt kanseri görülme riskini arttırdığı saptanmıştır
. Selenyum alınması ile kalın barsak, akciğer ve prostat kanseri gelişme riskine azalma olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Besinlerle selenyum alımının düşük olduğu bölgelerde, gıdalara selenyum takviyesi yapılarak, selenyum alımının belirgin arttırılmasına rağmen kalınbarsak ve prostat kanseri gelişme riskinin azalmadığını gösteren çalışmaların da olması nedeni ile selenyumun koruyucu etkisi ile ilgili daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

1996 yılında yayınlanan 1312 sağlıklı bireyin selenyum veya plasebo kollarına ayrıldığı çalışmanın takibini içeren yeni bir çalışma yayınlanmıştır
Bu çalışmada selenyum alan hastalarda, almayan hastalara göre kanser insidansında %37, kanserden ölüm oranında ise %50 azalma olduğu gösterilmiştir.

Kalınbarsak kanserine neden olabilen kalınbarsak adenomları sigara içenlerde, içmeyenlere göre daha fazla gelişmektedir. Halen sigara içen hastalar değerlendirildiğinde, selenyum alanlarda, almayanlara göre kalınbarsak adenomu görülme sıklığının %73 daha az olduğu bulunmuştur. Ayrıca serum selenyum düzeyleri normalin 1/3’ ünden daha düşük olanlarda da selenyum alınmasının, alınmamasına göre kalınbarsak adenomlarında %70 azalma sağladığı gösterilmiştir.
Ayrıca literatürde selenyumumun karaciğer, prostat, akciğer, kalınbarsak kanserlerinin görülme sıklığını ve bunlara bağlı ölüm oranlarını azalttığı gösterilmiştir. Özellikle bu azalmanın, düşük serum selenyum düzeylerine sahip hastalarda daha fazla olduğu bilinmektedir. Hayvan çalışmalarında selenyum, likopen ve E vitamininin birlikte kullanılmasının, prostat kanseri gelişimini belirgin engellediği gösterilmiştir ; fakat insanlarda henüz çalışma yapılmamıştır. Ayrıca Vit E ve selenyum kombinasyonunun prostat kanseri gelişme riskini azalttığını gösteren faz III klinik çalışmalar bulunmaktadır .

Kalsiyum alınmasının kalınbarsak riski üzerine zayıf ta olsa olumlu etkisi vardır . Kalsiyum alınmasının erkeklerde prostat kanseri riskini arttırdığına dair bir çalışmanın olması nedeni ile bu konuda endişeler bulunmaktadır .

Folik asit içeren vitamin preparatlarının kullanılması nedeni ile doğumsal nöral tüp defekti oranı düşerken, kalp damar hastalığı riskini arttıran homosistein düzeylerinde de azaltma sağlanmaktadır. Yetersiz miktarda folik asit alınmasının kalınbarsak kanseri riskini arttırdığı saptanmıştır. Uzun süreli folik asit alınmasının (15 yıldan fazla) kalınbarsak kanseri gelişme riskini %75 azalttığı gösterilmiştir

. Özellikle multivitamin preparatları içinde 400 mikrogram/gün folik asit alınmasının kalınbarsak kanseri ve kalp damar hastalığı riskini azalttığı gösterilmiştir. Özellikle alkolün, folik asitin vücuttaki biyoyararlanımını bozması nedeni ile, alkol tüketen kişilerin folik asit kullanmalarının yararlı olacağına inanılmaktadır. Meyve ve sebzelerden folik asit alınabilmekle birlikte, doğal yolla alınan folik asitin biyoyararlanımı vitamin preparatı şeklinde kullanılmasına göre daha az olmaktadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder