27 Ekim 2019 Pazar

LAZER EPİLASYON KANSER YAPAR MI?

İstenmeyen tüyler genel olarak sadece kadınların yaşadığı bir problemmiş gibi düşünülse de, kadın-erkek herkesin problemidir. Farklı yöntemler kullanılarak istenmeyen tüylere çözüm aranmakta olup, lazer epilasyon da bu yöntemlerden biridir. Lazer epilasyon son zamanların en popüler yöntemi olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir..

Lazer epilasyon ülkemizde ve diğer ülkelerde oldukça yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu yöntem hakkında en çok merak edilen, lazerin kanser riskinin olup olmadığıdır. Koltuk altı bölgesindeki lenf bezlerinin etkilenmesi, en çok tartışılan konulardan biridir.

Epilasyon için geliştirilen lazer dalga boyu, düşünüldüğü gibi derideki tüm katmanları geçmemekte ve belli bir sınırda kalmaktadır. Yani lenf bezlerine ulaşamamaktadır. Sadece deri içindeki kıl kökünü yok etmektedir.

Lazer epilasyonda en nemli konu, lazer uygulanan bölgedeki lezyonların tanımlanması sürecidir. Eğer riskli bir lezyonun olduğu bölgeye lazer uygulanırsa işte o zaman kanser oluşumuna neden olabilirsiniz. Bu sebepten dolayı lazer epilasyonu, deriyi iyi tanıyan bir dermatoloji uzmanına yaptırmanızın önemi çok büyüktür. Önemli konulardan biri de, bazı hastalarda tekrarlanan seanslara rağmen sonuç alınamamasıdır.

Bu durumda dikkat edilmesi gereken konu, hastanın kıllanma probleminin nedeninin tam olarak araştırılmasıdır. Kıllanma probleminde çok fazla sebep olabildiğinden, mutlaka uzman bir dermatoloğa başvurulmalı ve gereken tetkikler uygulanmalıdır. Kesin teşhis konulduktan sonra lazer epilasyona geçilip geçilmeyeceğine karar verilmesi gerekir.

LİMONU HİÇ BU AMAÇLA KULLANMIŞ MIYDINIZ?


Kışın yapraklarını dökmeyen küçük bir ağacın meyvesi olan limon, sadece tat verici özelliğe sahip değil; bizler için şaşıracağınız pek çok yararı var.

Limon denilince ilk aklınıza gelen salatalara, çorbalara ve pek çok yemeğe sıktığımız suyu olsa da, limonun kabuğunun rendesinin bile kullanım alanı ve faydası var.

Ilık limonlu bir bardak su, size daha rahat bir nefes ve balgam azaltıcı olduğundan rahatlama verir. Bu karışımı daha etkili hale getirmek için, bir kaşık bal ekleyin.

Limonlu ballı ılık su ise, boğaz ağrısı ve diğer solunum sorunlarına iyi gelir.

Abur cubur yemek, yapay tatlandırıcılı gıdalar yemek, kanınızda toksinlerin birikmesine neden olur. Bu toksinleri dışarı atmak ve kanı temizlemek için her gün limonlu su için.

Dişleri beyazlatmak için karbonat ile limon suyunu karıştırarak fırçalamak iyi bir çözümdür. Karbonat lekeleri temizlerken, limon suyu bir ağartma etkisi yaratacaktır.

Limon suyu sitrik asit içeriği ile bakterileri ve ağzınızdaki mikropları öldürür. Taze bir nefes için, ağzınızı limon suyu ile çalkalayın.

Tırnaklarınızı aydınlatmak ve beyazlatmak için, ellerinizi 10 dakika
boyunca limon suyunda bekletin. Ayrıca tırnakları limonla ovmak da benzer bir etki yaratır.
Ilık limonlu su vücudunuzdan toksinleri atarken, aynı zamanda sindirim sisteminizi de temizler. Bu nedenle hazımsızlık ve kabızlık gibi yaygın sindirim sorunlarında limonlu su içirin.

Limon suyu antioksidan bir meyvedir ve kalorisizdir. Bu nedenle cilt hasarları ve cilt yaşlanmasına neden olan serbest radikallerin üretimini azaltmaya destek olur.

Limon suyunu biraz suyla karıştırın ve yüzünüzü bu karışımla temizleyin. Sadece yüzünüzü temizlemekle kalmaz, ölü deriyi de temizler. Sivilce ve siyah noktaları iyileştirmek için, doğrudan limon suyu da damlatabilirsiniz.

Kurumuş ve pul pul görünen dirsekler için çözüm yine limonda saklıdır. Limonla dirseklere peeling uygulayabilirsiniz.

Limon suyu kepekten kurtulmak için de kullanılabilir. Limon suyuyla saç derisine masaj yapın ve saçınızı durulayın. Bir hafta düzenli olarak yaparsanız, kepekten kurtulursunuz.

Elma, armut gibi meyveleri kestikten sonra kararmaması için, üstlerine biraz limon sıkmanız yeterli olacaktır.

Çöpünüzün kötü kokmasını engellemek istiyorsanız, çöp torbanızın içine birkaç limon dilimi ve kabuğu atın.

4 yemek kaşığı limon suyunu bir fincan suyla mikrodalgada kaynatın. Mikrodalga fırını bununla temizleyin. En ucuz ve kolay yollu temizlik ve sterilazyon sağlar.

Limon suyu, kıyafetlerdeki ter lekelerini çıkartmak için en ideal çözümdür. Limon suyuyla lekeleri fırçalayın ve ardından yıkayın.

Limon suyu ve karbonhidratı karıştırarak narin kıyafetlerin beyazlatılması işleminde kullanabilirsiniz. Narin giysilerinizi yıkamadan önce bir saat bu suda bekletin.

Son olarak bu sıcak havalarda en iyi ferahlatıcı olarak içebileceğiniz bir limonata tarifi de verelim istedik.. 8 limon, 2 su bardağı şeker, 1-2 bardak soğuk su ve buzu hazırlayın.
Limon kabuklarını rendeleyin ve üzerine şeker ilave edin. Rendelediğiniz limonların suyunu da sıkın ve üstüne ekleyin. İyice karıştırın ve birkaç saat bekletin. Sonra karışımı süzgeçten geçirin ve su ilave edin

Dilerseniz içine nane yaprakları ve meyve parçalarıyla birlikte buz ilave edin. Afiyet olsun

kadin.tr.msn.com dan alıntı

PATLICANIN 20 MUHTEŞEM FAYDALARI


Patlıcanın sağlığınız açısından yararlarını belki de bu zamana kadar bilmiyordunuz veya aklınıza gelmiyordu. Sizin için derlediğimiz özel dosyamıza göz atın. Lezzetli patlıcanın faydalarına şaşıracaksınız…

Demir, kalsiyum ve diğer mineraller açısından vücudun en temel gereksinimlerini karşılayabilir.

Patlıcan kan dolaşımını arttırır ve beyin sağlığı için gereklidir.

Sindirim sistemini korur ve lif içerdiğinden rahatlık kazandırır.

Düzenli patlıcan tüketmek, kolon kanserine karşı koruyabilir.

Kalorisi oldukça düşüktür. Yağ içermez ve yüksek lif ihtiva eder.

Patlıcan yüzyıllar boyunca diyabet kontrolünde önemli rol oynamıştır.

Kalp için çok yararlıdır. Araştırmalar kötü kolesterolü düşürdüğünü göstermektedir.

Patlıcanı tüketirken kızartmasından uzak durun çünkü çok yağ emen bir sebzedir.

Sadece kolesterolü düzenlemekle kalmaz, yüksek kan basıncını da kontrol etmeye yardımcıdır.

Düzenli tüketimi kılcal damaları güçlendirir. K vitamini ve bioflavonoidler sebebiyle kan pıhtılarını önlemeye yardımcı olur

Yapılan araştırmalarda nasunin beyin hücre zarlarında lipid yağ koruyucusu olarak görev yaptığı tespit edilmiştir.

Yani beyni korumak istiyorsanız, bol bol patlıcan yemeniz gerekir.

Ayrıca patlıcan antioksidan işlevini en yoğun olarak gören sebzelerden biridir. Fenolik bileşikleri zengindir.

İçerdiği besinler bitkinin kendini korumaya almasını, bakteri ve mantar enfeksiyonlarına karşı güçlü olmasını sağlar.

Serbest radikal temizleyicisi olarak vücudunuzda çok önemli bir işlev yapar

Atardamar duvarlarında bir koruyucu oluşturarak, vücuttaki kan dolaşımının rahatlamasını ve kolesterolün azalmasını sağlar.

Bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Kış aylarında sık sık patlıcan yemeyi ihmal etmeyin.

Regl döneminde kaybedilen demiri geri kazanmak için de patlıcan tüketmenizi öneririz.

kadin.tr.msn.com den alıntı

ÇOCUKLARDA PARMAK EMMEK AÇLIK BELİRTİSİ DEĞİL!

Çocuklarda 3 - 4 yaşlarına kadar normal kabul edilen parmak emme davranışı her zaman masum bir alışkanlık olmayabilir.

Anne babalar dikkat! 4 yaşından sonra çocuğun parmağını emmeye devam etmesi ya da parmak emmeyi sonradan bir alışkanlık haline getirmesi kendisini sevgisiz ve güvensiz hissetmesinin işareti olabilir. Medical Park Fatih Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatih Aydın, çocuklarda sık rastlanılan parmak emme alışkanlığı ile ilgili şu bilgileri verdi:

• Parmak emme, çocuklarda herhangi bir pisko-patolojik etken olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen bir olgudur. Zararsız bir davranış olan parmak emmeye neredeyse bebeklerin tümünde rastlamak mümkün. Bunun en önemli nedeni yeni doğan bebeklerin parmak emmeyi daha anne rahminde öğrenmiş olmaları ve doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden birinin emme refleksi olmasıdır.

Parmak Emme Açlık Belirtisi Değil

• Annelerin büyük bir çoğunluğu parmak emmenin açlıktan kaynaklandığını düşünürler. Oysa yüzde 70'lere varan yüksek bir oranda beslenmeye bağlı olmayan yaygın bir davranıştır. 1 yaş çocuklarının neredeyse yarısı parmaklarını emerler. Dokuzuncu aydan itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması, bazıları da zorlukla karşılaştıklarında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmaklarını emerler.

İlgisizlik Parmak Emme Nedeni

• Çocuklarda parmak emme davranışı 3-4 yaşlarına kadar sürebilen normal bir durumdur. Bebeklerin hemen hemen tümünde görülmektedir. Bebekler diş çıkarma dönemlerinde damağın kaşınmasından dolayı parmak emmeye başlayabilirler. Bu davranış genellikle çocuklar uykuya dalarken, açken, yalnız kalınca, korkunca ortaya çıkmaktadır. Ancak bu yaş aralığından sonra çocuk parmak emmeye devam ediyorsa ya da sonradan alışkanlık haline getirdiyse altında psikolojik nedenler aranmalıdır. Anne baba çok kontrolcü ve baskıcı bir tutum gösteriyorsa, kendine güvenini kazanamayan çocuk, parmak emme davranışı gösterebilir. Çocuklar anne babanın ilgisini çekmek amacıyla (örneğin, yeni kardeşi doğmuşsa) parmak emme davranışı gösterebilir. Çocuklar, anne babasının kendisiyle yeterince ilgilenmediğini düşündüğü zaman, anne babasının yeniden ilgisini çekebilmek için daha küçük bir çocuk gibi davranabilir. Çocuklar psikolojik sorunlar ve gerginlikler yaşadıkları zaman sıkıntılarını parmak emerek yansıtabilirler. Aile içinde problemler yaşanması (örneğin, anne babanın boşanması) çocukta bu davranışa sebep olabilir.

Diş Yapısını Bozuyor

• Parmak emme alışkanlığı genellikle açlıktan kaynaklanmadığı için beslenme problemlerine neden olmaz. Genellikle 18. ay dolaylarında sıklaşan parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği takdirde parmak emmenin zararının olmadığını gösteriyor. Ancak davranışın bu yaşlardan sonra devam etmesi süregelmesi halinde dişlerde deformasyona neden olabileceğini kanıtlamıştır. Parmak emme henüz gelişmekte olan kas ve kemik yapıları üzerine basınç uygulayarak dişlerin yer değiştirmesine yol açabiliyor. Ebeveynler parmağını emen çocukların çene kemikleri ve dişleri üzerinde ki etkilerini düşünerek endişeye kapılabilir. Parmak emmenin alt ve üst dişleri geri ittiği doğrudur. Parmak emmenin dişleri ne kadar etkilediği parmak emme süresine ve en önemlisi parmağın ağızda ki duruşuna bağlıdır. Süt dişlerinde oluşan bu değişiklik 6 yaşından sonra çıkan asıl dişleri genellikle etkilememektedir.

Baskı yapmayın!

• Parmak emme davranışını çocuk genelde kendi kendine bırakır, anne babalar telaşa kapılmamalıdır. Çocuğun bu davranışı üzerinde durulmamalıdır. Bunun yerine çocuğun ilgisi başka yöne çekilmelidir. Bu davranış kesinlikle baskıyla önlenmeye çalışılmamalıdır. Baskı yapıldığında, tik, tırnak yeme, alt ıslatma gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir. Zorlamak, elini bağlamak, eline vurmak, eline acı sürmek gibi davranışlardan da kaçınılmalıdır. Eğer parmak emme davranışı uzun sürdüyse ve buna ek belirtiler de eşlik ediyorsa bir çocuk psikiyatristinden yardım alınmalıdır.
saglikplatformu.com dan alıntı

AZ TUZ TÜKETMEK DE SAĞLIĞA ZARAR VERİYOR


Az tuzlu yemekler sağlığa zarar veriyor

Tuz kullanımı konusunda yapılan en kapsamlı araştırmanın düşük miktarda sodyum alınımının sağlığa zararlı olduğunu göstermesinin ardından

Tuz kullanımı konusunda yapılan en kapsamlı araştırmanın düşük miktarda sodyum alınımının sağlığa zararlı olduğunu göstermesinin ardından tuz kullanım miktarıyla ilgili tartışmalar gündeme geldi.

Geçtiğimiz yıllarda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Amerikan Kalp Vakfı (AKV) ve diğer kuruluşlar, ABD’nin günlük kişi başı 3400 miligramlık tuz kullanımının sağlığa zararlı olduğunu söyleyerek bir kişinin günde 1500 ila 2300 miligram tuz kullanması gerektiğini belirtmişti.
Ancak 17 farklı ülkeden 100 binden fazla insanın 3 yıl boyunca gözlemlendiği yeni araştırmanın sonuçları, günde 3000 miligramdan daha az miktarda tuz tüketen insanların sağlıklarının tehlike altında olduğunu gösteriyor. Bu insanlardaki ölümün oranının yüzde 27 oranında daha fazla olduğu belirtilirken 3000 ila 6000 miligram tuz tüketen bireylere kıyasla kalp krizi veya felç geçirme oranının da daha fazla olduğu söyleniyor. Bunun yanı sıra 6000 miligramdan daha fazla tuz tüketen bireylerde de ölüm oranı ve diğer ciddi sağlık problemlerinin arttığı not ediliyor.
New England Journal of Medicine (NEJM) adlı bilimsel dergide yayımlanan bulgular, çok düşük miktarda tuz kullanımının sağlıklı olduğuna dair verileri zorlayacak bir nitelik taşıyor. Institute of Medicine (IOM) adlı kuruluşun geçtiğimiz yıl yayımlanan ve ABD Kongre’sini sağlık sorunları üzerinde düşünmeye davet eden raporunda ise günde kişi başı 2300 miligram tuz tüketmenin kardiyovasküler hastalıkları azalttığına dair hiçbir kanıt bulunamamıştı.

Ancak en son yayımlanan araştırma raporunda bazı eksiklikler göze çarpıyor. Gözlem aracılığıyla yapılan araştırmada düşük sodyum tüketimi ile kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riski arasında bir bağlantı olduğu bulunduğu ancak bir neden-sonuç ilişkisi kurulamadığı görülüyor. Yine de bu son rapor, tuz kullanımı konusuna yeniden göz atılması gerektiğini vurguluyor.

Birmingham’daki Alama Üniversite tıp profesörü ve yüksek kan basıncı uzmanı olan Suzanne Oparil, bu araştırmanın “terazinin düşük miktarda tuz tüketiminin sağlıksız olduğunu savunan tarafına ağırlık koyduğunu” belirtti. Aynı zamanda araştırmadaki bulgulardan oluşan derlemenin başmakalesini yazan Oparil, destekleyici randomize çalışmalardan elde edilen kanıtlar olmadan az miktarda sodyum kullanılmasının “yeniden gözden geçirilmesi gereken bir sağlık politikası” olduğunu söyledi.
Ontario’daki McMasters Üniversitesi’nin nüfus sağlığı üzerinde araştırmalar yapan enstitüsünde (Popultion Health Research Institute; PHRI) görev yapan ve yeni araştırmayla ilgili iki yazı yayımlayan kıdemli yazar Salim Yusuf , konuyla ilgili yaptığı yorumda “Sodyum alınımıyla ilgili öneriler yapan büyük kuruluşların konuya daha özenli yaklaşmasının tam zamanı,” dedi.
Düşük tuz kullanımının güçlü destekçilerinden olan Amerikan Kalp Vakfı, son raporun ikna edici olmadığını belirtti. AKV’nin başkanı Elliott Antman, araştırmadaki üre örneklerinden sodyum oranının anlaşılması ve benzeri bazı yöntemlerin “kendilerini araştırmaya güvenmek konusunda sorgulamaya ittiğini” söyledi.

Boston’daki Women’s Hospital’da ve Brigham’da kardiyolog olarak görev alan doktor Elliott Antman, “Sodyum alınımının azaltılması gerektiğini gösteren örneklere daha sıkı tutunuyoruz,” dedi.
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (U.S. Food and Drug Administration; FDA), araştırmaları yeniden gözden geçireceğini belirtirken bir yandan da tuz kullanımının azaltılmasını desteklemek için “yemeklerdeki tuz miktarının azaltılmasının gerekli olduğunu düşünmeye devam ettiğini” dile getirdi.
Prospective Urban Rural Epidermiology (Pure) adlı araştırmada yer alan katılımcılardan araştırmanın en başında alınan üre örneklerinden bulunan verilere göre, katılımcıların kişi başı 4,390 miligram sodyum tükettikleri belirtildi. PHRI tarafından yapılan açıklamada, araştırmanın farklı kaynaklardan gelen bağışlarla yürütüldüğü söylendi.

Araştırmacılar, katılımcıları 3 yıl 7 ay boyunca gözlemledi. Araştırmada, 3000 miligramdan daha az miktarda sodyum tüketen bireylerin yüzde 4,3′ünün hayatını kaybettiğini veya kalp krizi ve felç gibi hastalıklar geçirdiği; 3000 ila 6000 miligram tuz tüketen bireylerde ise bu oranın yüzde 3,1 olduğu bulundu. Ölüm ve kardiyovasküler hastalıklar geçirme oranı 6000 miligramdan daha fazla tuz tüketen bireylerde yüzde 3,2′ye, 7,000 gramdan daha fazla tuz tüketen bireylerde ise yüzde 3,3′e yükseldiği belirtildi.

Araştırmaya katılmayan, Danimarka’daki Kopenhag Üniversite Hastanesi dahiliye uzmanı Niels Graudal, tuzun yapı taşı olan sodyumun pek çok hücresel faaliyetin gerçekleşmesinde önemli olduğunu ve bu faaliyetlerin çoğunda tuzun “az miktarının kullanıldığını” söyledi. Araştırmacılar, tuz miktarının çok düşük olmasının kan basıncını dengeleyen (aslında kan basıncını yükselten) renin-anjiyotensin sistemi uyardığını belirtirken Graudal ise tuzun düşük miktarda olmasının kardiyovasküler rahatsızlıklara neden olan lipitler ile yüksek kan basıncı arasındaki bağlantıya neden olduğunu söyledi.

İnsan vücudunun ne kadar sodyuma ihtiyacı olduğu henüz kesin olarak belirlenemiyor. Ancak yüksek sodyum seviyelerinin, hipertansiyon olarak da bilinen yüksek kan basıncı ile ilişkili olduğu biliniyor. Kalp krizi, felç ve kalp yetmezliğine neden olan hipertansiyonun dünyada 1 milyardan daha fazla insanda görüldüğü tahmin ediliyor.

Tuz kullanımı ile ilgili gündemde olan başlıkların çoğu, tuz kullanımını azaltan hipertansiyon hastalarının veya olası vakalarının incelendiği kısa vadeli araştırmalardan geliyor.
Ancak son yapılan araştırmalar, az tuzlu beslenme ile bu tip hastaların kan basıncını azaltmanın, ölüm veya ciddi kan ve damar hastalıklarına yakalanma riskini azaltmadığını ortaya koyuyor.
Geçtiğimiz yıl sodyumla ilgili konuşmaların gerçekleştiği IOM panelini yöneten ancak son yapılan araştırmaya katılmayan, New Jersey’deki Rutgers Biyomedikal ve Sağlık Bilimleri okulunun rektörü Brian Strom, konuyla ilgili olarak “2300 miligramdan daha az tuz tüketmenin faydalı olduğunu gösteren tek bir araşırma bile yok,” şeklinde konuştu.

AKV’nin başkanı Elliott Antman ise bu konuda uzun vadeli bir randomize çalışma yapmanın “fazlasıyla zorlayıcı” olabileceğini söyledi.

Bunların yanı sıra, Amerikan Kalp Vakfı başka araştırmaların sonuçlarına inandığını belirtti. Bahsedilen araştırmalar içinde, İngilizler tarafından yapılan, son on yılda toplumun tuz kullanımını azaltması ile felç veya kalp hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranının azalması ile bağlantı kuran ve az tuz kullanımını savunan bir araştırma da yer alıyor.

Harvard Üniversitesi’nin halk sağlığını inceleyen okulundaki araştırmacıların NEJM dergisinde yayımladığı, sodyum seviyeleri konusunda kalp hastalıkları uzmanlarının fikir ayrılıklarının altını çizen ayrı bir araştırmada, günde 2000 miligramdan fazla tuz tüketimi ile ilgili olan kardiyovasküler ölümlerin 2010 yılında 1 milyon 650 bin insana ulaştığı, bu sonuçlara ise 107 randomize çalışma ve diğer verilerin hesaplanması yoluyla ulaşıldığı belirtildi.

AKV başkanı Antman, bu sonuçların aşırı tuz kullanımından ölen insanların sayısıyla ilgili şaşırtıcı bir durum ortaya çıkardığını söyledi. AKV’nin eski başkanı olan Suzanne Oparil ise araştırmacıların çabalarının “Herkül gibi” olduğunu belirtse de analizde “yüksek kaliteli veri eksikliği” ve “pek çok sayıda tahmin” olduğunu ve “sonuçlar yorumlanırken dikkatli olunması gerektiğini” vurguladı.
Antman, yüksek miktarda tuz tüketmenin yıllar içinde vücutta tuz birikimine yol açtığını, kan basıncının yükselmesine ve damarların daralmasına sebep olduğunu ve bu yüzden kalp hastalıkları ile felç olasılığının arttırdığını da ekledi.

Kullanılan tuz miktarını azaltmak, geçtiğimiz seneler boyunca halk sağlığı konusunda ulaşılmak istenen ilk hedeflerden biriydi fakat bu hedefe ulaşmak tuz tüketimine alışmış insanlar için fazlasıyla zordu. Ancak Strom, şu anda ABD’li vatandaşların yüzde 1′inden daha azının bu konuda şikayet ettiğini söylüyor. FDA’nın yaptığı açıklamaya göre vücuda alınan tuzun dörtte üçü tüketilen gıdalardan geliyor. Texas A&M Üniversitesi’nin internet sitesinde verdiği bilgilere göre iki dilim beyaz ekmekte 264 miligram, bir kase şehriyeli tavuk çorbasında 1107 miligram, bir adet sosislide 639 miligram, bir adet sebzeli turtada 1093 miligram ve bir adet çizburgerde 709 miligram tuz bulunuyor.

Yukarıdaki gibi gıdalardaki tuz miktarları, bilim insanlarının gıda üreticileri ile neden birlikte bir çalışmak istediğini gösteriyor. Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Enstitüsü Kardiyovasküler Bilimler bölümü direktörü Michael Lauer, “Aşırı miktarda tuz tüketiminin kötü sonuçlar ile ilişkilendirildiği görülüyor,” dedi ve ekledi, “Bu unutmamamız gereken bir mesaj.”tuz kullanım miktarıyla ilgili tartışmalar gündeme geldi. Geçtiğimiz yıllarda Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Amerikan Kalp Vakfı (AKV) ve diğer kuruluşlar, ABD'nin günlük kişi başı 3400 miligramlık ...
herkesesaglik.com.tr den alıntı

CİLDE SAĞLIK VE IŞILTI VEREN MASKE TARİFLERİ



Yaz tatili, birçoğumuz için deniz, kum, güneş demek… Özellikle güneş, yüzümüzü güldürse de beklenmedik sorunlar yaşamamıza yol açabiliyor.

Prof. Dr. Dilek Demir Erol, zengin içerikli, doğal, hazırlanması ve uygulanması pratik maskeler ile farklı cilt tipleri ve sorunları için çözümler sundu.

Normal ve kuru ciltler Avokado maskesi
1 adet püre avokado, 1 çorba kaşığı ısıtılmış bal, 1 çay kaşığı limon suyu.
Hepsi karıştırılarak yüze uygulanır ve 15 dakika bekletilir. Cildinizi çok kuru hissediyorsanız limon suyu yerine Hindistan cevizi yağı da kullanabilirsiniz.

Rosacea: Kızarıklık azaltan maske
1.5 çorba kaşığı yulaf unu, 2 çorba kaşığı yoğurt, 1 çorba kaşığı tatlı elma sirkesi, 1 çay kaşığı bal, 1 su bardağı demli yeşil çay- sıcak. İlk dört malzeme bir kasede karıştırılır. Üzerine sıcak yeşil çay ilave edilerek homojen bir karışım elde edilinceye kadar karıştırılır. Karışım yüze uygulanır ve 15 dakika bekletilir. Sıcak ıslak bezle temizlenir. Ilık su ile yıkanır. Kesinlikle sabun kullanılmamalıdır. Tedavi için bu uygulama haftada 2 kez tekrarlanmalıdır.

TÜM CİLTLER İÇİN DETOKS MASKESİ

2 çorba kaşığı yeni hazırlanmış kahve, 2 çorba kaşığı kakao tozu, 1 çorba kaşığı bal, 3 çorba kaşığı yoğurt. Blenderdan geçirilen homojen maske yüze uygulanır ve 10 dakika bekletildikten sonra ılık su ile yıkanır. Yıkama sırasında güneşten hasar görmüş derinin uzaklaştırılabilmesi için yüze hafif hafif masaj yapılmalıdır. Fazla hazırlanmış maskeyi biraz sulandırarak dirseklere veya vücudunuzda ihtiyaç duyduğunuz yerlere uygulayabilirsiniz.

Yağlı ve problemli ciltler için çilek ve limon

10 adet orta boy çilek, 2 çorba kaşığı limon suyu, 1 çorba kaşığı yoğurt, 1 çorba kaşığı bal. Tüm ürünlerin ezilerek sürülmesi kolay hale getirir. Kesinlikle blender ile püre haline getirilmemelidir. Karışım yüze uygulanır ve 10 dakika bekletilir. Sıcak havlu yüze örtülerek 3 dakika beklenir ve soğuk su ile yüz temizlenir. Çilek: Salisilik asit içerir ve akne oluşumu ve gözeneklerdeki genişlemeye engel olur.

 Limon suyu: Yaşlanmış ve
ölü deriyi uzaklaştırır ve gözenekleri daraltır. Yoğurt ve bal: Anti bakteriyel etki sağlarlar.

Hassas ciltler için salatalık
1 kabuğu soyulmamış, iri doğranmış salatalık, 2 çorba kaşığı yoğurt, 1 çorba kaşığı maya, 1 çorba kaşığı yulaf, 1 çay kaşığı bal.

Salatalık ve yoğurt blenderdan geçirilir. Diğer malzemeler ilave edilerek karıştırılır. Temiz yüze uygulanarak 20 dakika bekletilir ve ılık su ile yıkanır.
Bal maskesi
1 çorba kaşığı ısıtılmış bal, yarım çay kaşığı toz tarçın, 1 çay kaşığı limon suyu. Hepsi karıştırılarak yüze uygulanır ve 15 dakika bekletilir. Bu maskelere ilave olarak rahatlatmak amacıyla 2 adet yeşil çay poşeti gözlere uygulanabilir.

Bal: Nemlendirici, anti bakteriyel, yatıştırıcı, doğal laktik asit ve zengin aminoasit kaynağı. Avokado: Vitamin E, yağ asitleri ve doğal lipit kaynağı. Yaşlanmaya ve strese bağlı hücresel yıpranmaları onaran bileşenler içerir. Tarçın: İçindeki kateşin cildin sıkılaşmasına ve hücrelerin yenilenmesine neden olur.
 Limon: Zengin C vitamini kaynağı sıkılaştırıcı tonik Yeşil çay: Enflamasyonu azaltır ve antioksidan özelliğe sahiptir.

Genç ve parlak ciltler antioksidan maske
1 adet şef­ta­li, 1 çay ka­şı­ğı bal, 1 çay ka­şı­ğı li­mon­su­yu. Hep­si blen­der­dan ge­çi­ri­le­rek pü­re ha­li­ne ge­ti­ri­lir ve göz­le­re gel­me­ye­cek şe­kil­de yü­ze uy­gu­la­nır. 15 da­ki­ka son­ra yüz, ılık su ile yı­ka­nır. Ay­na­da par­lak, can­lı ve genç bir cilt­le kar­şı­la­şa­cak­sı­nız.

ŞEFTALİNİN MUHTEŞEM FAYDALARI


Bir orta boy taze şeftali yaklaşık 40 kaloridir, 2 gram diyet lifi içerir. Potasyum, C vitamini, A vitamini, lutein ve zeaksantin gibi besin öğeleri içerir. Kolesterol ve sodyum içermez. Kanser başta olmak üzere bir çok sağlık problemi için önemli bir besin kaynağıdır.

Diyetisyen Şebnem Kandıralı, şeftalinin faydalarını şöyle sıraladı;

Antioksidan kapasitesi :
Lutein, zeaksantin ve kriptoksantin antioksidanları ile oksijen kaynaklı serbest radikallere ve çeşitli hastalıkların zararlı etkilerine karşı korur. Klorojenik asit varlığı da bu koruyucu etkiye katkıda bulunur.

Hipokalemi :
Şeftali potasyum içerir. Sinir iletimi ve hücre fonksiyonları için önem taşımaktadır. Potasyum aynı zamanda metabolik süreçlerde de yardımcı olur, karbonhidratların kullanılması, kas dokularının elektrolik dengesinin sağlanması ve düzenlenmesi. Potasyum eksikliğinde(hipokalemi) kas güçsüzlüğü görülür ve düzensiz kalp atışları yaşanabilir.

Kanser:
Fenolik ve karotenoid bileşiklerden oluştuğu için anti tümör ve anti kanser özelliktedir. Özellikle göğüs, akciğer ve kolon kanseri ile mücadele eder. Çalışmalar içerdiği klorojenik ve neoklorojenik asit sayesinde normal hücreleri etkilemeden sadece meme kanser hücrelerinin büyümesini engellediği yönündedir. Kemoterapi de kanser hücreleri yok edilmeye çalışırken sağlıklı hücrelerde negatif olarak etkilenmektedir. Ratlarda yapılan çalışmalarda 0.8-1.6 mg şeftali polifenolü kullanılmıştır.
İnsanlar için bu oran günde 2-3 şeftaliye denk gelmektedir bu da gün içinde yenilebilecek makul bir miktardır. Daha fazla çalışmaya gereksinim olmasına karşın araştırmalar meyve ve sebzelerden zengin bir diyetin göğüs kanseri riskini azalttığı yönündedir. Çalışmalar aynı zamanda şeftalinin içerdiği beta karoten ile göğüs kanserine karşı koruyucu etkisi olduğunu göstermiştir.

Cilt sağlığı:
Şeftali vitamin C içeriğinden ötürü zararlı serbest radikallere ve enfeksiyonlara karşı savaşır. Ultraviole ışınlara karşı cilt üzerinde koruyucu etki vardır. İçerdiği lutein ve zeaksantin antioksidanları anti inflamatuar özelllik gösterdiklerinden cildi zararlı ışınlardan korurlar. Kosmetik sektöründe de cildi ölü deriden arındırmak, nem kazandırmak ve yeniden canlandırmak için kullanılmaktadır. Antioksidan özelliğinden ötürü lekeler ve cilt problemleri daha hızlı iyileşme gösterirler.

Göz sağlığı:
Şeftali beta karotenden zengindir. Vücutta A vitaminine dönüşür. Sağlıklı görme fonksiyonları için gereklidir, körlük ve kseroftalmi gibi çeşitli göz hastalıklarını önler. Lutein ve zeaksantin karotenoidleri ile katarakt gelişimini azaltır, retinayı yaşa bağlı makula dejenerasyon hastalık riskinden korur.

Detoksifikasyon:
Potasyum ve diğer vitamin konsantrasyonları sayesinde karaciğer ve böbreklerden zararlı toksinleri dışarı atmada yardımcıdır. Çalışmalarda uzun süren migren, tüberküloz, diyabet tedavileri sonucu oluşan hepatotoksisiteye (karaciğer zehirlenmesi) şeftali özlerinin tedavide yardımcı olduğu gösterilmiştir. Doğu kültüründe şeftali detox çaylarında yaygın olarak kullanılmaktadır.

Kilo kaybına yardımcıdır:
Diyetinizde taze, sulu ve çeşitli meyve bulunması iştah kontrolü sağlayıp, kilo kaybına yardımcı olucaktır. Doğal meyve şekeri içerdiğinden kan şekerini veya insulin seviyelerini yükseltmez. Düşük glisemik indekse sahiptir. İçerdiği fenolik bileşikler sayesinde anti inflamatuar ve anti obezite özellik gösterir, ciddi sağlık sorunlarına yol açan metabolik sendromla mücadelede yardımcıdır.”
milliyet.com.tr dan alıntı

GÖBEĞİ ERİTMEK İÇİN BUNLARI YİYİN


Soğuk patates

Patates soğukken daha fazla lif içerir. Bu lifler açlık hissine karşı etkili olan hormonların üretilmesinde etkilidir. Ayrıca soğuk patatesteki nişasta, lif, vitamin ve mineraller yağ yakımını hızlandırır.

Elma sirkesi

Elma sirkesi yağ depolanmasına karşı etkilidir ve yağ yakımını hızlandırır. Salatalara ve balığa elma sirkesi eklemesi unutmayın.


Aspir Yağı
Aspit yağı aynı elma sirkesinde olduğu gibi salatalara eklenerek tüketilebilir ve yağ yakımını hızlandırır. İçeriğindeki asitler metabolizmayı hızlandırır.
Siyah fasulye

Protein ve lif deposu olan siyah fasulye yağın depolanmasına karşı etkilidir ve açlık hissini azaltır.
Armut

Taze armut kalori açısından çok düşük bir meyvedir. Lif deposu olan armut açlık hissini giderir ve içerisindeki antioksidanlar sayesinde göbek bölgesindeki yağ depolanmasını engeller.
Ay çekirdeği

Ay çekirdeğini dilediğiniz her yemeğe katabilirsiniz. Tekli doymamış yağ içeren ay çekirdeği göbeğinizdeki yağlardan kurtulmanız için size yardımcı olacaktır.

milliyet.com.tr dan alıntı

PORTAKAL KABUĞU ALT KISMINDAKİ BEYAZ KISIM HESPERİDİN DEPOSU


Turunçgiller portakal-limon-greyfurt-mandalina-bergamut gibi narenciye bitkileri içine alan ailenin genel adı.
Vitamin C kaynağı olarak tanıdığımız bu meyveler aslında posası ile tüketildiğinde insan sağlığına vitamin C kadar faydalı başka besin öğeleri de sunuyor.

Turunçgil segmentleri arasıdaki beyaz lifleri, zarları ve kabuk altındaki süngerimsi dokuyu atarken bir daha düşünmenizde fayda var.

Sulu doku dışındaki turunçgil meyvelerde bulunan bu yumuşak lifli parçaları ayırırken aslında iki önemli fitoterapik faydalı maddeyide atmış oluyoruz.
Bunlardan birincisi pektin. Kolon sağlığı, kolesterol kontrolü, kan şekeri yönetimi gibi konularda çok faydaları olan bir lif.

Diğeri ise çok değerli bir antioksidan ve antienflamatuar HESPERIDIN.

Turunçgil meyvelerin kabuk alt kısmında ve segment arası liflerde bol miktarda bulunan bu faydalı maddeyi meyveyi posasından ayırdığımız her durumda özellikle “taze meyve suyu” hazırlarken beslenmeden uzaklaştırıyoruz.

Hesperidin kendisi anti-enflamatuar ve antioksidan olmakla beraber vitamin C nin kullanımında da vücuda yardım ediyor.

hesperidin ayrıca doğal bir anti-histamin yani alerji semptomlarının giderilmesinde doğal yardımcı ve anti-lipidemik, kan yağları ve fazla kolesterolin yönetiminde destek.

Hesperidin in doğal anti-histamin özelliği saman nezlesi semptomlarını hafifletici doğal destek vermesi nedeniyle bahar aylarında özellikle faydalı.

Besin desteği olarak konsantre miktarlarda kapsüllenmiş olarak eczanelerden temin etmenizde mümkün.

Konsantre hesperidin kapsülleri düzenli kullanıldığında damar esnekliğini koruyucu, damar duvarlarının tonlanmasına yardım edici faydaları var. Bu özelliği ile varislerde ve kılcal damar problemlerinin önlenmesinde yaygın olarak kullanılan bir besin desteği.

GIDA İNTOLERANSI SPORDA PERFORMANSI ETKİLİYOR

Uluslararası tenis turnuvalarında zaman zaman çeyrek finale kadar yükselen Sırp tenisçi Novak Djokovic’in son bir yılda gösterdiği şampiyonluk sıçramaları glutensiz beslenmeye başlaması ile örtüşünce dikkatleri gıda intoleransının spora etkisine çevirdi.

Tenis otoritelerine göre Novak Djokovic’in servisleri geçen sezona kıyasla çok daha etkin ve yıkıcı, esnekliği üst düzeyde, sağ vuruşlar şaşırtıcı derecede iyi ve ters vuruşları kelimenin tam anlamı ile akıl almaz.

Djokovic bu yıl beklenmedik bir sıçrama ile 39 maçtır sürekli kazanıyor. Avustralya Açık, Davis Cup ve Dubai Açık’tan sonra son olarak geçtiğimiz pazar Roma Masters’da Rafael Nadal’ıda yenerek yine şampiyon oldu.

Genel hatları ile 2011 in en iyi atleti olarak görülen Novak Djokovic şampiyonlukları sonrası verdiği röportajlarda sık sık izlediği yeni glutensiz beslenme rejiminin kendini aşmasındaki rolüne olan inancından söz ediyor.

Tenisçi sezon başında çölyak hastalığı değil ama gluten intoleransı olduğunun ortaya konmasından sonra gluten kaynağı tüm buğday, yulaf, arpa ve çavdar ürünlerini beslenmesinden çıkardı.
Gluten içeren tahıl grubunun beslenmesinden çıkması ile genel fitness ve çeviklik düzeyinin arttığı ve reflekslerinin geliştiği maçlar sonrası düzenlenen basın toplantılarının başlıca konularından.
Tenis dünyasını şaşkına çeviren böylesine bir sıçrayışın arkasında, kimilerine göre, glutensiz beslenmenin tenisçi üzerinde daha dolaylı bir etkisi oldu.

Bu düşünceye göre sporcuda intolerant grubun (engel) beslenmesinden çıkmasının yarattığı zihinsel blokajın kalkması ile gelen performans artışı var.

Besin Alerjisi ve Besin İntoleransı Kısaca:
Besin intoleransı sıklıkla besin alerjileri ile karıştırılan ayrı bir durum. Besin alerjisi bağışıklık sisteminin herhangi bir besin içerisindeki bir maddeye reaksiyonu, besin intoleransı ise sindirim sisteminin herhangi bir besin içeriğine olan reaksiyonu.
Alerjiler genel anlamı ile daha dramatik ve belirgin şikayetler yaratan ciltte döküntü, solunum zorluğu gibi dramatik semptomları var. Besin intoleransı ise daha belirsiz semptomların iki veya çoğunun karışımı. Kişinin tüm yaşamı boyunca farkına bile varmayabileceği hafif baş ağrısı, yorgunluk, şişkinlik hissi, gaz, reflü,ödem oluşumu gibi semptomlar sindirim intoleransı olan besin grubunu beslenmeden çıkarınca ortadan kalkabiliyor.

En yaygın alerjen besinler:
balık
yumurta
yer fıstığı
çilek
inek sütü

En yaygın intolerans grupları:
gluten intoleransı-buğday,arpa, çavdar, yulaf ve ürünleri
süt intoleransı- tüm süt ve süt ürünleri
fruktoz intoleransı- tüm meyveler ve ürünleri
maya intoleransı- sirke, şarap, mayalı hamurlar,meyve kabukları ve kuru meyveler

SALATALIĞIN İLK DEFA OKUYACAĞINIZ MUCİZELERİ



1- Salatalık, günlük ihtiyacınız olan birçok vitamini içerir. Tek bir tanesinde Vitamin B1, Vitamin B2, Vitamin B3, Vitamin B5, Vitamin B6, Folik Asit, Vitamin C, Kalsiyum, Demir, Mağnezyum, Fosfor, Potasyum ve Çinko ihtiva eder.

2- Öğleden sonra yorgunluk mu hissettiniz? Kahveyi, çayı, soğuk içecekleri bir taraf bırakın ve bir salatalık yiyin. Salatalık iyi bir B vitamin ve karbohidrat kaynağıdır ve yediğinizde saatler sürecek yorgunluğunuzu kısa bir sürede ortadan kaldırır.

3- Banyo veya duştan sonra aynanızın buğulanmasından şikayetçi misiniz? Bir salatalık dilimini alıp aynayı ovun. Hem buğulanma yok olacak hem de pırıldayan bir aynaya ve nefis bir kokuya sahip olacaksınız.

4- Haşereler bahçenizi veya saksı bitkilerinizi mahvediyor mu? Bahçeniz için bir aluminyum tabağa (ya da aluminyum folyoya) salatalık dilimlerini koyup, ortada bir yere yerleştirin. Saksılarınıza ise birkaç dilimi toprağın üzerine yine aluminyum tabak veya folyo ile yerleştirin. Bütün mevsim haşerelerden kurtulacaksınız. Salatalıkdaki kimyasallar aluminyum ile etkileşerek insanların algılayamadığı ama haşereleri deli eden bir koku yayar ve onların ortadan kaybolmalarına neden olur.

5- Bayanlar, sokağa çıkmadan önce veya denize-havuza girmeden önce bir süreliğine selülitlerinizden kurtulmak ister misiniz? Sorunlu bölgelerinizi birkaç dakika süreyle salatalık dilimleriyle ovun. Salatalıkdaki fitokimyasallar derinizdeki kollajenlerin gerilmesini sağlar, dış tabakayı sıkılaştırarak selülitlerin görüntüsünü azaltır. Aynı şekilde kırışıklıklara da iyi gelir (özellikle de göz civarları için)

6- Baş ağrısından kurtulmak ister misiniz? Yatağa girmeden önce birkaç dilim salatalık yiyin ve ertesi Sabah dipdiri, baş ağrısız kalkın. Salatalık, vücudun kaybetmiş olduğu gerekli besinleri takviye edici yeterli miktarda şeker, B vitaminleri ve elektrolitleri ihtiva ettiği için yediğiniz birkaç dilim sorunlarınızı hemen yok eder.

7- Özellikle diyet yapanlar, açlık dürtünüzü ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Salatalık yiyin.

8- Evinizde ayakkabı boyanız mı kalmadı? Taze kesilmiş bir salatalık ile ayakkabınızı ovalayın. İçerdiği kimyasallar ayakkabınıza hem harika görünen bir parlaklık verir hem de deriyi su geçirmez hale getirir.

9- Evinizde bir kapı, pencere ya da benzer bir şey gıcırtı mı yapıyor? Bir dilim salatalık alıp gıcırtı yapan yerlere sürtün (tabii sürtünme yapan yerlere, menteşenin dışına değil!) gıcırtı gidecektir.

10- Kendinizi gergin, bitkin mi hissediyorsunuz (özellikle ders çalışan öğrenciler, yeni bebek sahibi olmuş anneler ve diğer herkes) ? Bir tas kaynar suyun içine bir bütün salatalığı ince dilimler halinde keserek koyun. Tası da bulunduğunuz odada uygun bir yere koyun. Salatalıkdaki kimyasallar ve diğer besinler kaynar suyun içine girince tepki gösterirler ve suyun buharı ile birlikte bulunduğunuz odaya yayılarak nefis bir aroma yayarlar. Bu aroma sizlerin tüm gerginliğini alarak sakin kişiliğinize dönmenizi sağlayacaktır. Özellikle öğrenciler bunu denemelidir.

habertempo.com.tr den alıntı

SU İLE İLGİLİ BİLİNMEYEN GERÇEKLER!


Yaz aylarının kendini gösterdiği şu günlerde, sıcaklıklar arttıkça su tüketiminin önemi de bir o kadar artıyor. İşte sıvı kaybının yüksek olduğu dönemler için önemli hatırlatmalarda bulunurken, su ile ilgili bilinmeyen o gerçekler...

1)İçtiğiniz suya koyacağınız bir limon suyunun faydalarını biliyor musunuz?

Limon suyu yüksek oranda c-vitamini içerir. C-vitamini, kimyasal adı ile sitrik asit, böbrek yolu ile atılır ve atılırken idrarın asit dengesini ayarlar.
Böylece mikropların üremesini engellediği gibi, böbrek taşlarına sebep olan kalsiyumun çökmesini azaltır ve çözünür halde tutar. Bu durum, böbrek taşları için de koruyucu etki gösterebilmektedir.

2)Vücudumuzun idrarda çıkan miktardan çok daha fazla suya ihtiyacı olduğunu biliyor muydunuz?

Vücudumuzun ve vücuttaki tüm hücrelerin yaklaşık %60-65 i sudan oluşur. İnsanlar suyun alındığı kadarının vücuttan atıldığını düşünse de aslında idrarda çıkan miktardan çok daha fazlasına ihtiyacımız vardır.

Her gün nefes alıp verirken veya terlediğimizde de farkında olmadan yaklaşık 1,5 litre sıvı kaybederiz. Bunlar bir arada değerlendirildiğinde, insanların neden günde iki litre su tüketmesi gerektiği anlaşılabilmektedir, özellikle yaz aylarında!

3)Susuzluk sonucunda bayılma, halsizlik, bulantı, huzursuzluk olacağını biliyor muydunuz?

Vücut susuz kaldığında; bayılma hissi, halsizlik, deri esnekliğinde azalma, mide bulantısı, baş dönmesi, huzursuzluk, özellikle yaşlılarda şuur bulanıklığı ve sinirlilik gibi çeşitli şikayetler ortaya çıkarabilmektedir.

Bu şikayetler daha sonrasında böbrek taşı riskinin arttığına ve kanının yoğunlaşmasına bağlı olarak beyinde tıkanıklıklar ve tansiyon yükselmelerinin yaşanabileceğine işaret eder.

4)Özellikle bayanlarda yetersiz sıvı alınımı ciddi idrar yolları enfeksiyonlarına yakalandığını biliyor muydunuz?
Herkesin vücudunda belirli bir miktarda bulunan mikroplar, idrar kanalından bol sıvı geçtiğinde vücuda yerleşmez, atılır. Az sıvı alındığında ise mikroplar içeride uzun süre kalarak daha kolay hastalık oluşturabilir.
Bu nedenle oruç tutanların yeterince sıvı almamaları idrar yolları enfeksiyonları açısından risk oluşturabilmektedir.

5)Suyun böbreklerde taşı engellediğini biliyor muydunuz?

Vücudun yabancı ve zararlı maddelerden uzaklaştırılmasında en önemli organ böbreklerimizdir. Böbreklerimiz, kanı süzerek atıkları ayrıştırır ve bunları su ile karıştırarak idrar yoluyla vücuttan atar.

Yeteri kadar sıvı alınmaması çeşitli böbrek hastalıklarına sebep olduğu gibi, böbreğin boru sistemi içinde kalsiyum yoğunluklu minerallerin birikerek böbrek taşı oluşturmasına sebep olabilir.

6)Taş hikayesi olanların maden suyu tüketiminde dikkatli olması gerektiğini biliyor muydunuz?

Gazlı içeceklerin gazlı olmasını sağlayan karbonik asit, vücutta taş oluşumu için risk faktörü oluşturabilmektedir.

Bu nedenle mümkünse sıvı ihtiyacının kola, gazoz gibi içeceklerle karşılamamayı tercih edin

7)Günlük çay tüketiminin vücuda alınan sıvı miktarının %20 sini geçmemesi gerektiğini biliyor muydunuz?

Her ne kadar kahve ve çay böbreğin idrar yapımını arttıran maddeler içerse de, kalsiyum emilimini etkilediklerinden taş oluşumuna da neden olabilirler.
Meyve suları eğer doğal ise tercih edilebilir. Ayran, eskiden taş hikayesi olanlara önerilmeyen bir içecek olsa da, yapılan araştırmalar dışarıdan alınan süt ve süt ürünlerinin aşırıya kaçılmadığı taktirde böbrek taşı oluşumunu etkilemediğini göstermektedir.

HALSİZLİĞE İYİ GELEN BİTKİLER


Halsizliğe hangi bitkiler iyi gelir ?

Formül 1 - Bir su bardağı kaynar suyun içine pelin otu, 1 çay kaşığı esmer şeker ve bir tatlı kaşığı bal ekleyip karıştırıldıktan sonra hazırladığımız karışım içilir.

Formül 2 - Deniz yosununu, ceviz yaprağını, çam iğnelerini ve kekik bitkilerini kaynar suyun içinde karıştırıp, bu suyla banyo yaparsanız size güzel bir zindelik kazandıracaktır.

Formül 3 - Su içme ihtiyacı hissettiğiniz zaman, içeceğiniz her seferde suyun içine biraz limon suyu ekleyerek içerseniz bu halsizliğinize iyi gelecektir.

Formül 4 - Bir adet şeftaliyi, iki adet eriği ve iki adet bademin çekirdeklerini çıkarıp blendırdan geçirip yediğiniz takdirde bu vücudunuza enerji verecektir.

Formül 5 - Bir tencerenin içerisinde, 250 gram kırmızı et ve 4 su bardağı su kaynatılıp sonra etin suyu süzülür, et suyunun içerisine 2 tatlı kaşığı bal ve 1 çay kaşığı herhangi bir çeşit sirke ilave edilip şerbet yapılır ve aç karnına bu şerbetten birer bardak içilir.

Halsizlikten kurtulup enerjiyle dolmanız dileğiyle. Sağlıklı ve mutlu hayatlar dilerim.

YİYECEK SEÇİMİ İLE RUH HALİNİ DEĞİŞTİRMEK MÜMKÜN MÜ?

Moralinizi düzeltmek için önerilen yiyecekler:
Mutluluk için muz, incir, ananas, sinirlere makarna, yorgunluğa ton balığı, strese bol fındık-fıstık...

Bilinçli ye, moralini düzelt...
Alman bilim adamlarına göre yemek seçimini bilinçli yaparak ruh halini değiştirmek mümkün. Mood food adlı yiyecekler enerji vermekten sinir yatıştırmaya kadar birçok görev yapıyor. Çikolatanın mutluluk kaynağı olduğu biliniyor, ancak uzmanlar çikolatadaki mutluluk kaynağı serotoninin daha birçok yiyecekte bulunduğuna dikkat çekiyor. Çikolata gibi enerji ve mutluluk veren yiyeceklerin başında meyveler var. Muz, ananas, avokado ve incir mutluluk getiriyor. Haftada iki kez balık tüketerek de serotonin seviyesini yükseltmek mümkün. İçindeki şeker kana çabuk karıştığı için havuç da çabuk enerji toplamak isteyenler için bire bir.
Sinirleri yatıştırmanın yolu ise karbonhidrat açısından zengin yiyeceklerden geçiyor. Sınırı aşmadan tüketilecek makarna, pirinç ve patates sinirlere iyi geliyor. Yatıştırıcı yiyecek deyince sofraların baş tacı tam tahıl ekmeği de unutmamak gerekiyor.

Mood food'ların diğer marifetleri
Yorgunlukla mücadele etmenin başlıca yollarından biri bol bol protein almaktır. Kırmızı et ve ton balığı yorgunluk giderici yiyecekler listesinin başını çekiyor. Stresle baş edebilmek için de özel bir mönü mevcut. En zor durumlarda bile ayakta kalabilmek için sinir sisteminin güçlü olması gerekiyor. Güçlü sinir sistemi için de vücut magnezyuma ihtiyaç duyuyor. Tek hücreli alg (Spirulina) protein, vitamin ve mineral açısından zengin olup, güçlü bağışıklık sistemi için önerilen bir besin. Ayrıca baklagiller, beyaz et, balık ve fındık-fıstık magnezyum açısından zengin.

ŞEKER HASTALARI İÇİN MUHTEŞEM BESİNLER


1-Kabak çekirdeği: Yağlı ve şekerli yiyeceklere karşı büyük iştahınız varsa bu duygunuzla baş etmek için lezzetli, sert ve gevrek kabak çekirdeğini deneyin. Demir ve doymamış yağlar içeren kabak çekirdeği, kalbiniz için iyi olmakla birlikte yeterli tatmin ve doygunluğu da sağlar. Tüm ara öğünlerde olduğu gibi önemli nokta, porsiyon kontrolünü sağlamak. İki yemek kaşığı tüketirseniz 5 gr.’dan daha az karbonhidrat almış olursunuz.

2-Karışık kuruyemiş: Günde yaklaşık 40-50 gr. karışık kuruyemiş tüketmek, diyabetinizi kontrolde etkili. Kanadalı araştırmacılar, 117 diyabetli bireyi (tip-2) üç gruba ayırıp, ilk gruba şekerli kurabiye, ikinci gruba karışık kuruyemiş ve şekerli kurabiye, üçüncü grubaysa sadece karışık kuruyemiş verdi. Üç ayın sonunda, sadece karışık kuruyemiş tüketen grubun kan şekeri seviyesinin daha dengeli olduğu görüldü.

3-Mercimek: Kuru baklagiller sınıfında yer alan mercimek, kan şekerini kontrol etmekte oldukça etkili. Yüksek lif içeren bu gıda, yavaşça sindirilir. İngiltere’de yapılan bir çalışmaya göre, günde 50 gr. lif (özellikle çözülebilen) tüketen diyabetliler, daha az lif alanlara göre, kan şekerini kontrol etmekte daha başarılı. Mercimek aynı zamanda enerjiyi yükseltir ve duygu durumunu iyileştirir.

4-Sardalya: Sardalya da somon gibi kalp sağlığı için önemli omega-3 ve protein içerir. Küçük balık olduğu için büyük balıklara oranla cıva seviyesi daha düşük.

5-Pancar: Lipoik asit bakımından zengin. Aynı zamanda yaşlanmaya karşı vücudu koruyan anti-oksidanlar içerir. Bazı çalışmalar, lipoik asidin diyabetli bireylerin el ve ayaklarında oluşan hissizlikle ağrıya sebep olan sinir hücreleri hasarının iyileşmesine yardımcı olduğunu gösterir. Diğer çalışmalarsa pancarın kan kolesterolünü düşürücü etkisi olabileceğine işaret eder.

6-Chia tohumu: Ülkemizde yeni yeni tanınmaya başlanan bu besin, organik ürünler satan mağazalarda sıklıkla karşımıza çıkar. Aslen nane familyasından çiçekli bir bitkinin tohumu olan chia, en yüksek omega-3 yağ asitlerini içerir. Omega-3, trigliserid değerlerini düşürüp, HDL (iyi huylu) kolesterolü yükseltir. Lif zengini chia tohumunun aynı zamanda tok tutucu etkisi ve kan şekerini dengeleyici özelliği var.

7-Soya fasulyesi: Edamame, taze soya fasulyesinin kabuklu halidir ve haşlama olarak iyi bir atıştırmalıktır. Genelde suşi restoranlarında rastlayabileceğiniz edamame, tip-2 diyabetliler için harika bir besin. Protein, potasyum, magnezyum, kalsiyum ve omega-3 yağ asitleri içerir. Dondurulmuş olarak büyük marketlerde bulabilir,

ZAYIFLATAN LEPTİN HORMONUNU SALGILATMAK İÇİN NE YAPMAK GEREKİYOR?

LEPTİN HORMONUNUN SALGILANABİLMESİ İÇİN NE YAPMAK LAZIM?

Çok basit bir anlatımla, bir şeyler yediğimiz zaman pankreasımız önce 2 saat insülin hormonunu salgılıyor. Ardından 2 saat da glukagon denen hormon salgılanıyor. Bu iki hormonun görevi, yediğimiz besinleri enerjiye dönüştürmek, enerji olarak harcanmayanları da yağa dönüştürerek depolamak. Yemek yememizin üzerinden 4 saat geçip insülin ve glukagon salgıları tamamlandıktan sonra işte bizi zayıflatan LEPTİN hormonu salgılanmaya başlıyor.
Leptin hormonu bizim depolarımızdaki yağları kullanarak vücudumuzun enerjisini sağlıyor.

Gündüz leptin hormonunun salgılanabilmesi için ne yapmamız lazım?

Leptin hormonunun gündüz de salgılanmasını istiyorsak günde 2

veya 2,5 öğün yiyor olmamız öğünler arasındaki zamanı açmamız gerekiyor. Bu konuyu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Saat 09:00 da kahvaltı yapan bir kişinin saat 11:00 'e kadar insülin hormonu salgılanacak. 11:00 13:00 arası 2 saat de glukagon hormonu salgılanıyor olacak. 13:00'ten sonra yağlarımızı yakacak leptin hormonu devreye girebilecek. Tabii ki ağzımıza 9 dan sonra hiçbir şey atmadıysak. 13:00'ten sonra açlık hissetmeden yemek yemediğimiz her sürede leptin depodaki yağlarımızı kullanarak enerjimizi sağlıyor olacak. Saat 16:00 da yemeğimizi yiyor olursak 3 saat leptin sayesinde yağlarımızı yakmış olacağız. Yemeği saat 17:00 gibi yiyecek olursak bu sefer de 4 saat depodan yemiş olacağız.

GENİTAL BÖLGE KARARMASINA DOĞAL ÇÖZÜMLER


Koltukaltları ve bacakarası havasız kaldığı için veya çok sıcak ağdadan deri yanarak koyu renk alır.

Genital bölge kokusunu gidermek için kullanılan kokular,Bu kimyasallar bikini bölgesinde kararmaya neden olabiliyor.
Aynı şekilde bazı tüy dökücü kremlerde kararma sorununa yol açabiliyor.

Polyester kumaştan yapılmış Kilotlar, terlemeye neden olup, bikini bölgesinin hava almasını engelliyor.
Böylece genital bölge kararmasına kapı açılmış oluyor.
Size önerimiz mümkün mertebe pamuklu giysileri tercih edin.

Kararan deriden kurtulmak için kese yapıp ölü deriyi atabilirsiniz. Kese yaptıktan sonra taze Kara üzümün suyunu genital bölgeye sürerek kuruyana kadar kalmasını bekleyin.

Zerdeçal ve limon maskesi
Bu maske genital bölge beyazlatıcı doğal çözümlerdendir.
Mutfağınızda bulunan malzemelerle kolayca bu bitkisel maskeyi hazırlayabiliriz.
1 tatlı kaşığı zerdeçal tozuna birkaç damla limon suyunu ekleyin.
İsterseniz buna 1 tatlı kaşığı yoğurdu da katabilirsiniz.
Bunu karıştırın banyo yapmadan 10 dakika önce maskeyi bikini bölgenize sürün.
Kısa sürede çözüme kavuşmak için haftada üç kez bu açıcıyı uygulayın.

Elmalı limon sulu maske
• 1 çay kaşığı vazelin
• 1 çay kaşığı elma suyu
• 1 çay kaşığı limon suyu
Malzemeleri bir kabın içinde karıştırdıktan sonra kararan bölgeye sürün ve kurumasını bekleyin. Kuruduktan sonra yıkayın bebek pudrası sürün. Genital bölge ve Koltuk altındaki kararmalar zamanla geçecektir.

Limon
Terleme de genital bölge kararması nedenlerindendir.
Banyodayken, bir dilim limonla kararmış cilde 2-3 dakika boyunca masaj yapın.
Limon burda birikmiş olan ölü hücrelerden teni arındırır ve karartıyı kısa sürede beyazlatır.
Şayet bikini bölgesinde tahriş söz konusuysa limon uygulamasını tavsiye etmeyiz.

Salatalık
Limon suyu ile salatalık suyunu karıştırın
ve bu karışımı genital bölgenizdeki bikini hatlarınıza uygulayıp 5-10 dakika tutun.
Ardından yıkayın.
Bu karışımı biraz zerdeçal ve salatalık suyunu karıştırarak da yapabilirsiniz.

PROBİYOTİKLER VE PREBİYOTİKLER NE İŞE YARAR?


Probiyotik ürünler aslında yüzyıllardır tüketilen hatta antik Roma dönemine kadar uzayan bir geçmişi olan besin grubudur.

Çoğunlukla probiyotik ve prebiyotik ürünler birbirine karıştırılır. Probiyotikler canlı mikroorganizmalardır, prebiyotikler ise bu canlı mikroorganizmaların çoğalmasını sağlayan besin öğeleridir.

En sık tükettiğimiz probiyotik besin yoğurttur, onun dışında bazı besinlere ilave edilebilirler veya supleman olarak da temin edilebilinir.

Faydaları ise sayısız diyebiliriz;

*Günde 2 porsiyon probiyotik besin tüketimi ile kötü kolesterol seviyesi düşmektedir.

*Barsaklardan toksik maddelerin kana karışmasını önler.

*Sindirim sistemini çalıştırır, özellikle kolon kanseri riskini minimuma indirir.

*İnsan yaşam ömrünü uzatır.

*Uyku öncesi tüketildiğinde rahatlatır, iyi bir uyku uyumanızı sağlar.

*Tükettiğiniz besinlerin sindiriminde ve enerjiye dönüşümünde rol alırlar, dolayısıyla zayıflamaya yardımcıdırlar.

*Bağışıklık sistemini güçlendirir.

*Barsaklarda zararlı bakterilerin oluşumunu önler.

*Sinir sistemini onararak depresyondan korur.

*Metabolizmayı düzenler.

*Antibiyotik kullanıldığında oluşabilen ishalin önlenmesinde etkilidir.

*Şeker hastalığında kan şekerini düzenler.

*İltihabi hastalıkların oluşumunu önler.

*Alerjik hastalıkların oluşumunu önler, oluşumunda tedaviyi hızlandırır.

*Böbrek taşlarının oluşumunu önler.

*Kabızlık sorununda faydalıdır.

*Mide hassasiyeti olanlar, onikiparmak barsağı ülseri olanlar biraz daha dikkatli tüketmelidirler.

BEBEK MASAJININ FAYDALARI

Bebek masajı özel olarak bebeklere uygulanan masajdır. Çoğu durumda eğitimli veya lisanslı bir masaj terapisti tarafından, bir yetişinkine yapılırken olduğu gibi, yağ veya losyon kullanılarak yapılır. Bebeklere önem veren tıp uzmanları da prematüre doğmuş bebekler, motor veya sindirim sistemi sorunları olanlar ya da rahimdeyken kokaine maruz kalmış olan bebekler üzerinde masaj tekniklerini kullanabilirler. Bebek masajında, belirli bir terapiye özgü farklı okşayışlarla birlikte çeşitli teknikler kullanılır. Gazı ve koliği olan bebekleri tedavi etmek için özel dokunuşlar uygulanır.
Bu dokunuşlar "Hint usulü süt sağma” olarak bilinir; bebeğin bacaklarının nazikçe sıvazlanmasıdır ve "bükme ve sıkıştırma” masajı kalça ve baldırdaki kasların nazikçe sıkıştırılmasıdır. Normal İsveç masajında kullanılan hafif dokunuşlar, masajın sonunda uygulanır. İşlem belli başlı yetişkin masajı biçimlerinden farklı değildir ama bebeğin narinliği göz önünde bulundurularak ekstra özen gösterilir.

Ayrıca Çinlilerin özel ihtiyaçları olan bebeklere uygulanan masaj tipleri gibi pediatrik masaj teknikleri de vardır. Çin’e özgü bu masaj türleri tıp uzmanları tarafından yapılabilir ama ebeveynlere genellikle, çocukların evde tedavisi için daha basit hareketlerin nasıl yapılacağı öğretilir.

Masaj uygulaması özellikle Asya ve Pasifik Ada kültürlerinde çok eski zamanlara uzanır; masaj Maoriler ve Hawaililer arasında bebeğin normal banyo rutininin bir parçasıydı. Bu kültürlerde dokunmanın hem fiziksel hem de ruhsal olarak sağlıklı olduğu düşünülür. Oysa Batı’da bebek masajı, son yıllarda doğal doğum ve ebe yardımıyla yapılan doğumların popülerlik kazanması ile birlikte daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır.

Doğal doğum hareketinin liderlerinden biri olan Fransız hekim Dr. Frédéric Leboyer, Hint bebek masajı sanatı hakkındaki, fotoğraf gazeteciliğine dayanan kitabı ile bebek masajının popülerleşmesine yardımcı olmuştur. Bebek masajı, Kuzey Hindistan’da bir yetimhanede görev yapmış yogacı Vimala Schneider McClure, doğum eğitimcilerinin talebi üzerine eğitmenler için bir program geliştirdiğinde 1978’de Amerika Birleşik Devletleri’ne resmen girmiş oldu. 1976’da R. Rice tarafından yapılan bir çalışma, masaj yapılan prematüre bebeklerin kilo artışı ve nörolojik gelişimde masaj yapılmayanlara göre daha ilerde olduklarını göstermiştir. McClure, Hindistan’daki eğitimi, İsveç masajı ve refleksoloji bilgisi ve daha önceden bebekler için uyarladığı yoga duruşları ile bebek masajında önde gelen otoritelerden biri olmuştur. 1986 yılında, 2000 yılı itibariyle dünya genelinde 27 kolu olan Uluslararası Bebek Masajı Derneği’ni (IAIM) kurmuştur.

Miami Üniversitesi Tıp Okulu’ndaki Dokunma Araştırma Enstitüsünde ve Nova Southeastern Üniversitesi’nde yürütülen deneyler, bebekler ve çocuklar üzerinde masajın klinik faydaları üzerinde çalışır. Doktor Tiffany Field, bu çalışmalar için şunları söylemektedir: "Araştırmalar dokunmanın bebekler ve çocuklar için yemek ve uyumak gibi önemli olduğunu ortaya koyuyor. Dokunma terapisi, bebeklerin ve çocukların büyümeleri ve gelişmelerine yardım eden birçok fizyolojik değişikliği tetikliyor. Örneğin masaj besin emilimini kolaylaştıran beyin sinirlerini uyarabilir, sonuç ise daha hızlı kilo artışıdır. Ayrıca stres hormonlarının seviyesini düşürerek gelişmiş bağışıklık işlevinin önünü açar.”

Bebek masajının faydaları şunlardır:

Gevşeme
Stresten kurtulma
Yetişkinlerle etkileşim
Sinir sisteminin uyarılması
Birkaç çalışmadan elde edilen sonuçlar, bebek masajının yeni doğanların rahimde geçirdikleri 6-9 aydan sonra doğumun yaşamlarına getirdiği devasa değişimin bir sonucu olarak yaşadıkları stresi azalttığını göstermiştir.

Hem prematüre bebekler hem gününde doğmuş bebekler, masajdan, uzuvlarını ve kaslarını oynatmaktan gelen gevşemeye ihtiyaç duyar. Kolikli bebeklerde masaj gazın çıkarılması, kas spazmlarının hafifletilmesi, sindirim sisteminin ayarlanması ve verimli bir şekilde çalışması için gerekli rahatlamayı sağlar. Hatta bazı teknikler diş çıkaran ve duygusal strese girmiş olan bebeklerde de rahatlama sağlar. Bebeğin masajdan aldığı uyarı dolaşıma yardım edebilir, kasları güçlendirebilir, sindirime yardımcı olabilir ve kabızlığı giderebilir. Masaj sayesinde ebeveyn ve çocuk arasında ses, görme ve dokunma dahil duyuların tümü ile gerçekleşen bağlanma süreci pekişir. Ebeveynler ve çocuk arasında olduğu kadar bebeğe, yaşamındaki diğer önemli insanlarla kaliteli zaman geçirme deneyimi sunar.

Bebek masajı yapılırken son derece dikkatli olunmalıdır. Sıvazlamalar, bebeğe herhangi bir şekilde zarar vermemek için büyük hassasiyetle yapılmalıdır. Bebeğe uygun fiziksel dokunuşlarla yaklaşılması için lisanslı masaj terapisti tarafından en doğru teknikler öğretilmelidir. Bir bebeğe nasıl bakılacağını bilmeyen birisi, bebek masajına başlamadan önce uygun eğitimi almalıdır.

Bebek masajının, dikkatli bir eğitimden sonra doğru bir şekilde veya bebek bakımı konusunda uzman lisanslı bir masaj terapisti tarafından yapıldığında hiçbir yan etkisi yoktur.

KIRIŞIKLIKLAR İÇİN MAYDANOZ SUYU MASKESİ TARİFİ


Maydanoz, cildin onarımı ve tazeliği için çok yararlı bir bitkidir. Maydanozda bulunan C vitamini, ciltte meydana gelenince çizgilerin, kırışıklıkların ve izlerin onarılmasında ve azaltılmasında çok etkilidir.

Cildin kollajen üretimini uyarmak ve bu sayede hücre yenilenmesi ve onarımını desteklemek için Maydanoz tüketmek çok fayda sağlamaktadır.

Maydanoz suyunun cilde faydaları oldukça önemlidir. Maydanoz suyunu kür yaparak içebileceğimiz gibi, sabahları maydanoz suyunu cildimize maske yaparak, bu şekilde 15 dakika yıkamadan bekletebiliriz.

Maydanoz Suyunun Cilde Faydaları Neler?

Maydanoz suyu, cildin bakımı ve tamir olması için gereken beta karoten ve A vitaminiiçerir. Cildin elastikiyetini artırarak, ciltteki yara iyileşme sürecini hızlandırmaktadır.

Maydanoz suyu gözün altında oluşan morlukların giderilmesinde oldukça etkilidir. Gözün çevresini aydınlatmak ve gözün çevresinde oluşan şişliği azaltmak için kullanılabilir. Yüksek miktarda Klorofil ve K vitamini içermektedir. Maydanoz suyunun içerisine 1 yemek kaşığı kadar yoğurt ekleyip iyice karıştırarak, hazırladığınız karışımı göz çevresine uygulayabilirsiniz. Ya da pamuk toplarını maydanoz suyu ile ıslatıp, haftada 2 kere göz çevresine sürebilirsiniz.

Maydanoz suyu akne, sivilce, cilt enfeksiyonlarını tedavi etmekte ve cildi dezenfekte edebilmektedir. Maydanoz suyunda antibakteriyel ve anti-mantar özellikler bulunmaktadır. Maydanoz suyuna zeytinyağı veya badem yağı ekleyerek cildinize uygulayınız ve 30 dakika sonra su ile durulayınız. Cildinizdeki izlerin azaldığını ve yaraların iyileştiğini göreceksiniz.

Maydanoz suyunda bulunan çinko cilt yenilenmesini sağlayarak ciltteki kızarıkları azaltır ve sivilceleri yok eder.

Sivilceleri önlemek için, evde hazırladığınız maydanoz suyu maskesini uygulayabilirsiniz. Maydanoz suyunun içerisine 3 çay kaşığı bal ekleyerek güzelce karıştırın ve yüzünüze sürün. 15 dakika sonra yüzünüzü suyla yıkayın. Daha güzel ve sivilcesiz bir cilt için bu maskeyi haftada 2 kez deneyebilirsiniz.

Cildinizdeki siyah noktaları ve ciltte oluşan renk değişikliklerini azaltmak için Maydanoz suyu faydalıdır. Bunun için maydanoz suyunu, 3 çay kaşığı bal ve 1 çorba kaşığı limon suyunu karıştırarak cildinize uygulayabilirsiniz.

Maydanoz suyu ciltteki PH değerini dengeleyerek yağlı ciltlere oldukça iyi gelmektedir.

Maydanoz Suyu Maskesi Tarifi
1 su bardağı maydanoz suyu,
1 çay kaşığı yulaf ezmesi,
4 çay kaşığı bal,
3 yemek kaşığı yoğurt.

Hazırlanışı ve uygulanışı: Tüm malzemeyi blendırda karıştırın. Hazırladığınız karışımı cildinize sürün ve 15 dakika yüzünüzü hareket ettirmeden bekletin. Daha sonra soğuk suyla cildinizi iyice yıkayın. Yüzünüzde oluşan ölü cilt hücrelerini ve birikmiş kir tabakasını temizlemek için haftada 3 kez, en az 1 er gün ara vererek bu maskeyi deneyebilirsiniz.

Maydanoz Suyu Nasıl Hazırlanır ?

Maydanoz kürü hazırlayabilmek için bize maydanozun sapları gerekli. Bu sebeple kullandığınız maydanozların saplarını asla atmayın ve maydanoz suyu hazırlayarak bunlardan faydalanın.
İlk önce 1 litre suyu kaynatıyoruz. Suyu iyice kaynatmamız gerekiyor. 1 litre su güzelce kaynayınca, suyun içerisine 1 bağ kadar maydanozun saplarını atıyoruz. Sonra kısık ateşte 2- 3 dakika kadar kaynatıyoruz. Daha sonra bu suyu süzüp soğuttuktan sonra maydanoz kürümüzde ya da maskemizde kullanıyoruz.

ÇİN TIBBINA GÖRE İÇ ORGANLARDAKİ ZEHİRLİ MADDELER NASIL ATILIR?

İç organlardaki zehirli maddeler nasıl atılır?
Çin tıbbına göre, insan vücudundaki beş iç organda zehirli maddeler birikir, bu zehirli maddelerin birikmesi, vücutta belirtiler bırakır. Şimdi zehirli maddelerin saklandığı yerleri bulalım ve bu zehirli maddeleri yok etme yöntemleri öğrenelim.

Eğer dalakta zehirli maddeler birikirse, yüzde benekler görülür. Yüzünde benekler olan bir kadının sindirim sistemi nisbeten zayıflar; beyazımtırak akıntısı fazla olur; yağ birikir.

Çin tıbbına göre, dalaktaki sindirim iyi olmadığı takdirde, zehirli maddeler zamanında dışarı boşaltılmaz. Bu nedenle kilo vermek isteyen bir kişi, öncelikle dalağının ve midesinin işlevini normalleştirmeli; dalağında zehirli maddeler bulunan kişide ağız kokusu olur, ağız ülseri görülür.
Şimdi dalaktaki zehirli maddeleri boşaltma yöntemlerine geçelim.

Dalaktaki zehirli maddelerin boşaltılmasına ekşi yemekler iyi gelir. Ekşi yemekler, bağırsak ve midenin sindirim işlevini pekiştirir, yemeklerdeki zehirli maddelerin en kısa sürede boşaltılmasını sağlar; ayrıca ekşi yemekler dalağı güçlendirir.

Dalaktaki zehirli maddelerin boşaltılması için Shangqiu adlı akpunktur noktasına basılabilir. Bu akpuntur noktası, iç topuk kemiğinin altındaki çukurun ortasında bulunur. Bir parmakla bu noktaya, azcık acı hissetecek şekilde basabilirsiniz. Bu basma bir defasında üç dakika sürerse, yeterli olur.
Yemekten sonra yürüyüş yapmak. Spor, dalağa ve mideye yardımcı olur. Bu yöntem azimle uygulanmalı.

Yemek sonrası, zehirli maddelerin en kolay oluştuğu zaman dilimidir. Yemeklerin zamanında sindirilmemesi veya emilmemesi halinde zehirli maddeler birikir. Bu nedenle yemekten sonra yürüyüş tavsiye edilir. Ayrıca yemekten bir saat sonra bir meyve yenebilir.

Aftimuni dalağın en iyi ilacıdır, kaynatılarak içilir. Karabaş otu, kekik, sinameki, anason, kimyon, kuru incir dalağın en güzel ilaçlarındandır. Mercimek, patlıcan, sığır eti, kuyruk ve lahana yenmemelidir.

******

Karaciğer, insanın diğer önemli iç organlarından biridir. Karaciğerde zehirli maddeler birikirse, tırnak üzerine çıkıntılı çizgi veya tırnak çökmesi görülür. Çin tıbbına göre, kirişler karaciğere bağlıdır, tırnak ise kirişlerden bir bölümüdür. Bu nedenle karaciğerde zehirli maddeler biriktiği takdirde, tırnak üzerinde belirgin işaret olur.

Karaciğerde zehirli maddeler bulunursa, kadında mastit görülür; deprasyon başgösterir. Çünkü karaciğer insan vücudunda duyguları ayarlayan iç organdır. Eğer içindeki zehirli maddeler zamanında boşaltılmazsa, Qi dolaşımı engellenir, bu da depresyon duygusuna neden olur. Ayrıca yarım baş ağrısı ve aybaşı ağrıları gibi belirtiler görülür. Yüzün iki yanağı ve göbek, karaciğer ve safra kesesinin “etki alanı”dır. Eğer karaciğerde zehirli maddeler varsa, yüzde ve göbekte mutlaka belirti gözükür.

Karaciğerdeki zehirli maddelerin boşatılması için, yeşile çalan mavi renkli yemekler tüketilmeli. Örneğin portakal veya limon suyu, karaciğere iyi gelir; karaciğerle bağlantılı akpunktur noktasına basmak iyi gelir. Basılacak nokta, birinci ve ikinci ayak parmaklarının buluştuğu noktanın önündeki çukurun ortasında yer alır. Ağlama, zehirli maddelerin boşaltılmasına yardımcı olur. Kadınların erkeklerden daha uzun yaşamasının gözyaşlarına bağlı olduğu, hem Batı tıbbınca, hem de Çin tıbınca doğrulandı. Gözyaşları gerçekten insan vücuduna zararlı maddeler içerir. Bu nedenle istediğiniz zaman ağlayabilirsiniz.

Sülfür içeren besinler karaciğeri temizler, soğan, sarımsak, lahana, brokoli, brüksel lahanası sülfür içeren gıdalardır. Ayrıca enginar karaciğer dostu bir sebzedir.
Alkol, kimyasal ilaçlar, işlenmiş gıdalar, inek eti, aşırı proteinle beslenme karaciğeri yıpratan gıdalardır.

******

İnsan kalbinde zehirli maddeler birikirse, dil ülseri olur, alnında kabarcıklar oluşur, uykusuzluk ve kalp rahatsızlığı meydana gelir.

Çin tıbbına göre, kalple en yakın ilişkili organ dildir. Bu nedenle ülser dilde görülür. Alın, kalbin “nüfuz alanı”dır. Eğer kalpte “ateş” varsa, alın “yanar”, kabarcıklar ortaya çıkar.

Kalpteki zehirli maddelerin boşaltılması için, nilüfer tohumları gibi, acı yemekler tavsiye edilir; kalbi simgeleyen Shaofu adlı akpunktur noktasına basılır. Shaofu, insanın yumruğunu sıktığı zaman, avuçta yüzük parmağı ve küçük parmağının tırnaklarının değdiği yerdir. Bu noktaya güçlü bir şekilde basılır. Yeşil fasülye, zehirli maddelerin idrar yoluyla boşaltılmasına yardımcı olur.

Çin’de yaz mevsiminde hemen hemen her ailede yeşil fasülye suyu içilir. Siz de deneyebilirsiniz.
Kalp için omega 3 yağ asidi içeren somon, ton balığı, ceviz, keten tohumu gibi gıdalar faydalı olacaktır.

******

Akciğerde zehirli maddeler birikirse, insanın cildi pas renginde olur, kabızlık çekilir, duygusal durumunda hassasiyet meydana gelir.

Çin tıbbına göre, akciğer, tüm cildi yönetir. Cildin iyi olup olmaması, akciğerin sağlıklı olup olmamasına bağlıdır. Akciğerdeki zehirli maddelerin miktarı fazla olursa, bu zehirli maddeler akciğerin çalışmasıyla cilde yansır; ayrıca akciğer ve kalın bağırsak tek bir sistemdir. Yukarıda akciğerde zehirli maddeler varsa, aşağıdaki bağırsak içinde de anormal birikim olur, kabızlık çekilir; akciğerdeki zehirli maddeler de Qi ve kan dolaşımını engeller.

Turp, akciğere en iyi gelen yiyecektir. Çin tıbbına göre, kalın bağırsak ile akciğer arasında yakın ilişki vardır. Akciğerdeki zehirli maddelerin ne kadar boşaltılacağı, kalın bağırsağın iyi çalışıp çalışmamasına bağlıdır. Turp kalın bağırsağın dışkıyı boşaltmasına yardım eder. Turp çiğ de yenir.
Ayrıca akciğeri temsil eden akpunktur noktasına basmak da yararlıdır. Hegu adlı nokta, el sırtında, parmakların arasında bulunur.

Terlemek, akciğere iyi gelir; çünkü terle vücuttaki zehirli maddeler atılır; sıcak duş ve derin nefes da benzer sonuç verir.

Akdiğerdeki zehirli maddelerin boşatılması için en uygun zaman dilimi sabah 7:00 ile 9:00 arasıdır. Bu zaman içinde bol oksijen almayı sağlayan spor yapılırsa, çok iyi olur.

Meyan kökü, zencefil, okaliptus, brokoli, turp akciğerler için şifalı bitkiler olup sigara akciğer için en büyük zarardır.

******

Böbrek içinde zehirli maddelerin biriktiği zaman, aybaşı miktarı az, süresi kısa ve rengi koyu olur. Aybaşının oluşması ve kaybolması, böbrek işlevinin güçlü olup olmamasına bağlıdır; böbrekteki zehirli maddeler, hidronkusa neden olur, altçenede kabarcıklar oluşur, yorgunluk çekilir.
Böbreği simgeleyen akpunktur noktası Yongquan’dır. Bu nokta, insan vücudundaki en alçak akpunktur noktasıdır. Yongquan, ayak tabanının üçte birinin ilerisinde bulunur. Bu nokta hassas olduğu için fazla güçlü basılmamalıdır. Beş dakika yeterlidir.

Böbrekteki zehirli maddelerin boşaltılması için en iyi zaman dilimi sabah 5:00 ile 7:00 arasıdır. Bu nedenle sabah kalkınca bir bardak su içilmesi çok iyi olur.

Gün boyu yeterli su içilmesi, bedenin susuz bırakılmaması, aşırı tuz alınmaması, likopence zengin gıdalar domates, karpuz, böbrekleri temizleyip koruyacaktır.

kaynak:purneva

BİTKİLERİN ŞİFALI DİLİ!

Eskiler vazgeçemezler şifalı bitkilerden… Yenilerde merak eder eskiler gibi hangi bitki hangi hastalığa yarar diye…

İşte hastalıkta ve öncesinde devamlı kullanarak sağlıklı bir ömür sürebileceğiniz şifalı bitkiler

ADAÇAYI: Mide ve bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser. Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Göğsü yumuşatır. Astım hastaları için yararlıdır.

AHUDUDU: Kanı temizler, vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Terletir ve idrar söktürür. Kabızlığı giderir. Vücuda dinçlik verir.

ANASON: Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı ve yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrarı arttırır. Öte yandan kusmayı ve ishali keser.

ASMA: Yaprakları ile yapılan ilaçlar kanamayı durdurur. Vücuda kuvvet verir. Sarılığı keser. İshali durdurur.

AVOKADO: Çok kalorili olmasına rağmen içerdiği Glutathion süper bir hücre koruyucusudur, çünkü en iyi antioksidanttır. Antioksidantlar hücrelerin yaşlanmasını yavaşlatırlar ve kanseri önlerler. Tüm meyveler arasında protein bakımından en zengin olanıdır. Bol miktarda E vitamini de içerir. Bu vitamin kalp ve deriyi koruyarak dolaşımı düzene sokar. Ayrıca potasyum ve B6 vitamini de içerir. Kadınlar açısından çok gereklidir.

AYRIKOTU: İdrar söktürür. Böbrek ve mesane taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Buralardaki iltihapları da giderir. İshal ve dizanteriye birebir; ayva

AYVA: İshal ve dizanteriyi keser. Mide ve bağırsakları kuvvetlendirir. İnce bağırsak iltihabını giderir. Kanı temizler. Çarpıntıyı dindirir.

BADEM: Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Böbrek, mesane ve tenasül yollarındaki iltihapları giderir. Baş ağrısı, karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir.

BAKLA: İdrar yollarını temizler. Böbrek ağrılarını dindirir. Böbrek iltihaplarını giderir. Böbrek kum ve taşlarının düşürülmesine yardımcı olur.

BEZELYE: Taze ve donmuş olarak kullanılabilen bezelye B1, C vitaminleri, protein, lif ve folik asit içerir. Sinir sisteminde sorunları olanlara tavsiye edilir.

BİBER: Mideyi kuvvetlendirir. İştahı açar ve hazmı kolaylaştırır. Kanamaları önler.

BROKOLİ: Kansere karşı bizi koruyan ve ömrümüzü uzatan müthiş bir sebze. Çok miktarda kalsiyum içerdiği için kemik erimesine birebir. Mineral ve demir eksikliğini gideren brokoli, vitamin deposudur. Brokoli tutkunlarında ender olarak bağırsak ve akciğer kanseri görülür, kalp dolaşım hastalıklarına da pek fazla rastlanmaz. Kadınlarda göğüs kanserini önler.

BUĞDAY: Lifli gıdalar sağlıklı bir beslenmenin temelidir. Buğdayın dış kabuklarından elde edilen kepek de, genellikle mısır gevreği türü yiyeceklerle tüketilir. Kepekli buğday unundan yapılan kurabiye vb. bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar ve kabızlığı önler. Buğday tanesinin özü olağanüstü besleyicidir. Vücudun özümsediği kalsiyum, demir ve çinko burada depolanır. Besin değeri, potansiyel olarak yulaf ve mısırdan daha yüksek olan buğday, bağırsak ve rektum kanserini önleyici faktörler içerir. Ama, yulaf ve mısıra kıyasla sindirimi biraz daha zordur. Verem ve şeker hastalığına karşı ceviz ağacı

CEVİZ AĞACI: Yaprakları ve kabuklarıyla hazırlanan ilaçlar kanı temizler, kansızlığı giderir. İshal ve dizanteriyi keser. Verem ve şeker hastalığında hem besleyici, hem de tedavi edicidir. Saç ve elleri boyamakta da kullanılır.

ÇAMFISTIĞI: Bronşit, verem, akciğer hastalıklarının çabuk iyileşmesine yardımcı olur. Ruhi çöküntüyü giderir. Kalp hastalıklarında da faydalıdır.

ÇEMEN: Balgam söktürür. Vücuda rahatlık verir.
ÇİLEK: Körpe ve bol sulu çilekler sistemi temizliyor. Cilt sorunları olanlar için de iyi bir meyvedir. Böbrek, idrar yolları ve bağırsak sorunları için de birebirdir. Ayrıca diş etlerini güçlendiriyor, dişlerdeki tartarı önlüyor, ağız kokularını ve boğaz ağrılarını gideriyor. Çilekte yüksek oranda C vitamini bulunduğu gibi, yüksek tansiyon ve kolesterolü düşüren maddeler içeriyor. Mide ve bağırsak gazları için çörek otu
ÇÖREKOTU: İştah açar. Vücuda kuvvet ve dinçlik verir. Hazmı kolaylaştırır. Mide ve bağırsak gazlarını söker. Kolanacak olursa baş ağrısını keser.
DEFNE: Terletir, ateşi düşürür. Vücuda rahatlık verir. İdrar ve adet söktürür. İştah açar. Sinir ağrılarını dindirir.
DENİZ KADAYIFI: Solunum ve hazım sistemi nezlelerini giderir. Vücudu besleyici olarak da kullanılır.
DEVEDİKENİ: Ateş düşürür. Terletir ve vücuda rahatlık verir.

DOMATES: Kanserden koruyucu ve yaşlanmayı zihinsel ve bedensel olarak yavaşlatıcı bir sebze. C ve E vitaminleri içerir. Domates zengin bir potasyum kaynağıdır ve çok az miktarda tuz bulunur. Yüksek kan basıncını düşürmeye yardımcı olur ve vücudun su tutmasını engeller.

DUT: Beyaz dut yaprakları idrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Aç karnına yenen beyaz dut bağırsak solucanlarını söktürür.

EBEGÜMECİ: Göğsü yumuşatır. Öksürük keser. Mide bulantısı ve kusmaları önler. Ateşi düşürüp vücuda rahatlık verir. Boğaz ve bademcik iltihaplarını giderir. Dişeti hastalıklarını tedavi eder. Günde bir elma yiyen sağlıklı yaşıyor

ELMA: Günde bir elma yemek doktoru evinizden uzak tutar. İki elma yerseniz, kalp ve dolaşım sorunlarına karşı korunmuş olursunuz. Kolesterolü yok eder ve kabızlığı önler. Sindirimi kolaylaştırır. Kokusu rahatlatır ve kan basıncını düşürür. Artrit, romatizma ve gut hastalıklarına karşı da yararlıdır.

ENGİNAR: Kandaki üre ve kolesterolü düşürür. İdrar söktürür. Kandaki şeker miktarını ayarlar. Damar sertliği ve kalp hastalıklarını önler. Böbrekteki kumların dökülmesine yardımcı olur.

FESLEĞEN: Öksürüğü keser. Baş dönmesini durdurur. Arı sokmasında faydalıdır. Ağız yaralarını tedavi eder. Fesleğen kokusu, sivrisinek ve tahtakurusu gibi haşaratları kaçırır.

FINDIK: Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Vücuda kuvvet verir. Nekahat devresinin çabuk geçmesini sağlar.

GELİNCİK: Nefes darlığı, astım ve bronşitte rahatlık verir. Kan tükürme ve kusmayı önler. Yanıkları iyileştirir.

GREYFURT: C vitamini bakımından çok zengindir. Yarım greyfurt günlük C vitamini ihtiyacının yüzde altmışını sağlar. Kolesterol oranını düşüren pektin maddesi bulunur. Kansere karşı koruyucu özellik taşır. İştah açar. Ağız ve boğaz iltihapları için bir tutam hatmi

HATMİ: Ağız, boğaz ve dişeti iltihaplarını iyileştirir. Bağırsak iltihaplarını giderir.

HAVUÇ: Haftada beş kere yendiği takdirde Harvard’ın araştırmalarına göre kadınlarda kalp enfarktüsünü, felç tehlikesini yüzde 68 oranında azaltıyor. Günde iki havucun erkeklerde kandaki kolesterolü yüzde 10 oranında azalttığı görülmüştür. Hergün yenen bir havuç da akciğer kanseri tehlikesini yarıya indiriyor. Havuçtaki Beta-Karotin de gözleri yaşlılığın getirdiği görme zayıf- lığından koruyor ve bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. Mide ve bağırsak kanamalarını önler, kansızlığı giderir, anne sütünü arttırır, yüz ve boyun kırışıklıklarını giderir, idrar ve bağırsak gazlarını söktürür, ülserdeki şikayetleri giderir.

ISIRGAN: Dıştan tatbik edildiği zaman iç organlarda biriken kanı çeker. Burun kanamalarını keser. Balgam söktürür.

ISPANAK: Kalp hastalıklarına, felce, yüksek tansiyona, yaşlılığın getirdiği göz hastalıklarına, kansere, hatta psişik ahatsızlıklara karşı da etkili bir sebze.

İNCİR: Bağırsakları yumuşatır. Kabızlığı giderir. Bronşit, öksürük ve boğaz ağrılarında faydalıdır. Enerji verir.

KARANFİL: Mikropları öldürür. Ağrıları dindirir. Sinirleri uyarır. Hazmı kolaylaştırır. Koku giderir. İştah açar.

KEKİK: Bedeni kuvvetlendirir. Hazmı kolaylaştırır. Kalp çarpıntısını keser. Bağırsak iltihaplarını iyileştirir. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardım eder. Kandaki şeker miktarını azaltır.
KINAKINA: Ateş düşürür. Sıtmayı tedavi eder. Tifoda faydalıdır. İştah açar. Cilt kaşıntılarında faydalıdır.

KİVİ: Bir kivide, bir portakalda olan C vitamininin iki katı vardır. Potasyum bakımından da zengindirler. Sindirimi kolaylaştırır ve kabızlığı önler.

KUŞBURNU: Çok yoğun vitamin zenginliği nedeniyle gözlerin dostudur. Vücuda dirilik sağlar. 100 gram kuşburnunda bir sandık portakala eşdeğer C vitamini vardır. İyi bir raşitizm ilacı, etkin bir kan temizleyicisidir. Güçlü bir kurt düşürücü ve bağırsak yumuşatıcısıdır. Mide kramplarına ve sindirim sistemi zorluklarına karşı faydalıdır. Romatizma ağrılarını gideriyor. Basur tedavisinde iyi sonuç veriyor. Kanserden korunmak için lahana tüketin

LAHANA: Kansere karşı etkili olduğu bilinen sebzelerin başında gelir. Bol miktarda B, C ve E vitamini, potasyum içerir. Özellikle meme ve rahim kanserine karşı etkilidir. Vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Kandaki şeker miktarını düşürür. Sarılık ve safra kesesi hastalıkları için iyidir. Astıma faydalıdır.

MAYDANOZ: Bir demir deposudur. Genellikle taze yenen maydanozda, kalsiyum, potasyum ve A vitamini vardır. Bir tutam maydanoz, günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar. Böbrekleri çalıştırarak idrar getirir, kan şekerini normal seviyede tutar ve kansere karşı da koruyucudur.

MELEKOTU: Kan dolaşımını düzenler. Terletir. Kurutulmuş melekotu dövülüp başa sürülecek olursa bitleri öldürür. Astım nöbetlerine faydalıdır.

MEYANKÖKÜ: Grip, nezle, anjin ve nefes darlığına faydalıdır. Öksürük ve balgam söktürür. Yüksek tansiyonu düşürür.

MISIR: Yüzde 18.3 gibi yüksek oranda lif içeriyor. Mısırın içeriğindeki yüksek karbonhidrat, enerji seviyenizi yükseltir. İçinde protein, kalsiyum, demir, fosfor, A ve B2 vitaminleri bulunur. Adet sancısı için muz yiyin

MUZ: Folik asit, potasyum ve B6 vitamini bakımından son derece zengin bir meyvedir. Potasyum krampları önler. Adet sancılarını gidermeye birebirdir.

NAR: Vücudu kuvvetlendirir. İshali keser. Burun poliplerine faydalıdır. Şerit düşürür. Kalbi kuvvetlendirir. Mide, bağırsak hastalığı olanlar, küçük çocuklar ve hamileler fazla kullanmamalıdır.
NOHUT: Vücudu kuvvetlendirir. Anne sütünü arttırır.

ÖKSEOTU: Kalbin atışlarını arttırır. Damar kireçlenmelerinde faydalıdır. Sara ve akciğer kanamalarında kullanılır.

PATATES: Kızarmış yemezseniz kilo aldırmaz. Sindirimi kolaylaştırır….alinti

BEL AĞRISINDAN KURTULMANIN 9 DOĞAL YOLU

Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, bel ağrısından kurtulmanın 9 doğal yolunu sizler için yazdı:

En sık doktora gitme sebeplerimizden bel Ağrısı, günlük yaşamımızı ve iş hayatını olumsuz etkilemeye devam ediyor. Bu yüzden bel ağrısının sebepleri kadar bel ağrısından kurtulmak için başvurulan yöntemler de önem kazanıyor. Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, bel ağrısından kurtulmanın 9 doğal yolunu sizler için yazdı:

AKUPUNKTUR
Bel ağrısı için akupunktur, konvansiyonel terapinin diğer formlarını tamamlama açısından güçlü kanıtlara sahip. Toplam 6 bin 359 hastayla yapılan 23 klinik çalışmanın analizinden sonra, çalışma sahipleri, bel ağrısında akupunkturun hiçbir tedavi almamaktan daha yararlı olduğu konusunda ılımlı kanıtlar olduğu sonucuna vardı. Bu alandaki çalışmalar sürüyor.
Peki, akupunktur nasıl etki eder? Geleneksel Çin tıbbına göre ağrı, vücut boyunca enerjinin geçtiği yolların blokasyonu sonucu meydana gelir. Bu görünmez yollara akupunktur iğneleri batırıldığında enerji blokajı kaldırılır. Akupunktur doğal ağrı kesici olan opoidlerin salınımını etkileyebilir, sempatik sinir sistemine sinyaller göndererek nörokimyasalları ve hormonları serbest bırakabilir.
Eğer akupunkturu denemek isterseniz, başlangıç olarak haftada 1-3 seanslık planlama yapabilirsiniz.

MASAJ TERAPİ
Bilim dergisi Spine’da yayınlanan araştırmaya göre, araştırmacılar bel ağrısında masaj kullanılan 13 klinik çalışmayı derledi. Çalışmanın yazarları subakut ve kronik bel ağrısında, özellikle egzersiz ve hasta eğitimi ile kombine edilirse masajın hastalar için etkili olabileceği sonucuna vardı.
Masaj terapi aynı zamanda anksiyete ve depresyonla ilgili kronik ağrıyı da azaltabilir. Masaj terapi, hamilelik sırasında bel ağrısı için kullanılan en popüler doğal tedavi şeklidir.

KARYOPRAKTİK
Bel ağrısı, insanların bir karyopraktiktisti en sık ziyaret etme sebebidir. Karyopraktik doktorları eklem hareketliliğini restore edebilmek için spinal mobilizasyonu kullanırlar. Kas yaralanması, burkulma, inflamasyon ve ağrıyla kısıtlanan eklemleri kontrollü bir kuvvet uygulayarak maniple eder. Manipulasyonun ağrıyı ve kas gerginliğini azalttığı ve iyileşmeyi hızlandırdığına inanılır.
Journal of Manipulative Physiological Therapeutics adlı dergide yayınlanan bir derleme çalışmasına göre karyopraktik tedavi; AKUT, subakut ve kronik bel ağrısı olan hastalarda spinal manipulasyonla semptomları azaltmayı ve fonksiyonu geliştirmeyi amaçlıyor. 64 klinik çalışma ve 887 dokümanın incelenmesiyle oluşturulmuş bu derlemede; yazarlar karyopraktik tedavisinin egzersizle kombine edilmesinin, sonuçları hızlandırdığı, geliştirdiği ve ileri dönemdeki bel ağrılarına karşı koruyucu olduğu sonucuna vardılar.

VİTAMİN D
Kronik kas ağrısı D vitamini eksikliğinin bir semptomu olabilir. The British Medical Journal’da yayınlanan araştırmaya göre, D vitamin seviyesi düşük olan hastalarda D vitamin takviyesinin, bel ağrısında klinik olarak iyileşme sağladığını göstermiştir.
Temel besin maddesi olarak bazı gıdalarda (zenginleştirilmiş süt ya da küçük kemikli balıklar gibi) bulunur, D vitamini güneşin ultraviyole ışınlarına maruz kaldıkça vücut tarafından doğal olarak üretilir. Ama gün boyunca yiyeceklerden ve güneşten önerilen miktarda D vitamini almak zorlaştığından, birçok uzman D vitamini seviyenizi ek gıda alarak yükseltmenizi tavsiye ediyor.

ANTİ-İNFLAMATUAR BİTKİLER
Bel ağrısının gelişiminde inflamasyonun rol oynadığı anlaşıldığından beri, bazı bitkilerin anti inflamatuar etkilerinin bel ağrısında yararlı olabileceği düşünülüyor.

Örneğin; beyaz söğüt kabuğu, aspirin benzeri özellikleri nedeniyle ağrıyı rahatlatabilir. Beyaz söğüt kabuğunda bulunan, Salicin olarak bilinen madde, vücudun salisilik asit salınımını artırır (Benzer olarak Aspirin de vücutta salisilik asit salınımını artırır). Salisilik asitin, ağrıyı ve inflamasyonu azaltmanın aktif bir bileşeni olduğuna inanılır.

Bel ağrısı tedavisinde kullanılan başka bir bitkide; şeytan pençesidir. (devil’sclow) Şeytan pençesi, içinde anti inflamatuar kimyasal bileşenler bulunan harpagonsit içerir.

2007’ de Spine dergisinde yayınlanan bir derlemede, hem beyaz söğüt kabuğunun hem de şeytan pençesinin ağrıyı azaltmada plasebodan daha etkili olduğu bulunmuştur. Derlemedeki birçok çalışmanın kalite yönünden zayıf olması dolasıyla; bu bitkilerin kullanımının standart tedaviyle karşılaştırılması hakkında daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.

MAGNEZYUM
Magnezyum vücutta en çok bulunan 4. mineraldir. 300’den fazla biyokimyasal reaksiyonda bulunması nedeniyle, normal kas ve sinir fonksiyonlarını sürdürmeye, kalp ritmini sabit tutmaya, bağışıklık sistemini desteklemeye ve kemik gücünün korumasına yardımcı olur. Magnezyum ayrıca kan şeker seviyesinin düzenlenmesine, kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur ve aynı zamanda enerji metabolizmasında ve protein sentezinde de görevlidir.
2001 de Journal of Trace Elements in Medicine and Biology’de yayınlanan bir çalışmaya göre, çalışmadaki kronik bel ağrısı bulunan 82 hastanın 76’sında mineral takviyesiyle ağrılarında azalma gözlenmiştir. Ek olarak, takviyelerin magnezyum seviyesini %11 oranında artırdığı bulunmuştur.

VİTAMİN B12
2000 yılında European Review for Medical and Pharmacological Sciences’da yayınlanan bir çalışmaya göre bel ağrısı olan hastalara B12 vitamin enjeksiyonunun etkinliği ve güvenilirliği incelenmiştir. 60 hastanın dahil olduğu çalışmada, B12 vitamini enjekte edilen hastalarda istatistiksel olarak ağrıda önemli oranda azalma görülmüştür. Aynı zamanda plasebo alan kişilerden daha az ilaç kullanılmıştır.
Çalışmalar, B12 vitamininin oral yoldan tablet olarak ve nazal yoldan sprey olarak alınmasını da etkili olduğunu göstermiştir.

TAI CHI
Tai Chi; yavaş ve zarif hareketleri içeren, meditasyon ve derin solunumu kapsayan savaşa özgü, eski bir sanattır. Stresi azalttığı düşünülmesine rağmen, tai chi çok az çalışmada kronik ağrısı olan kişilerde yararlı olduğu bulunmuştur.
Tai chi’nin bel ağrısı tedavisi ile ilgili çalışmaları kısıtlı olmasına rağmen, tai chi uygulamasının bel ağrısının belli seviyede azaltacağı yönünde çalışmalar da vardır. 2011 yılında Arthritis Care&Research’de yayınlanan bilimsel çalışmalarda 10 haftalık tai chi programının uzun süreli kronik bel ağrısı olan hastalarda ağrıyı azalttığı, fonksiyonu geliştirdiği bulunmuştur. Çalışma, kronik bel ağrısı olan 160 yetişkini içermektedir, katılımcıların yarısı 40 dakikalık tai chi seansını 10 hafta içerisinde 18 kez uygulamışlardır.

BALNEOTHERAPY
Ağrıyı azaltmada en eski terapilerden biri olan balneoterapi; mineralli su ve ılık su banyosunu içeren bir tür hidroterapi yöntemidir.
2006 yılında Rheumatology’de yayınlanan bir çalışmada; araştırmacılar bel ağrısı tedavisinde balneoterapinin kullanıldığını göstermiştir. 5 klinik çalışmaya bakıldığında, yazarlar balneoterapinin bel ağrısı olan hastaların tedavisindeki etkilerinin ‘umut verici’ olduğunu raporlamışlardır. Destekleyici bilginin kısıtlı olması nedeniyle, araştırmacılar balneoterapi ve bel ağrısı üzerine büyük ölçekli çalışmalar yapılmasını önermektedir. Yine de; kalp problemleri olanlar balneoterapiyi uzman gözetimi olmadan kullanmamalı.

YUMUŞAK DOKU İLTİHAPLARINA ŞEYTAN PENÇESİ OTU

Şeytan pençesi latince adı Harpagophytum procumbens olan Afrika kökenli bir bitkidir. Kurak iklimde yetişen bitkinin yumrulu kökleri geleneksel tıpta kullanılmaktadır. Kökler yağmurların bitişi ile toplanır. Doğranır ve 3 gün güneşte kurutulur. Bitki şeytan kökü olarakta bilinmektedir.

Şeytan pençesi dünyanın çeşitli bölgelerinde hastalıkların tedavisi için kullanılmıştır. Ateş düşürmek, ağrı kesmek alerji ve baş ağrısını dindirmek, sindirimi uyarmak için kullanılır. Artrit, romatizma ve bel ağrısı, karaciğer ve böbrek hastalıklarında faydalıdır. Deri yaralanmaları ve cilt hastalıkları için merhemi yapılarak kullanılır.
Şeytan pençesi yumuşak doku iltihapları için de kullanılmaktadır. Hafif mide rahatsızlıklarını giderici ve iştah açıcı özelliktedir. Hamileliğin etkileri, adet sorunları ve menopozda da kullanılır.

Şeytan pençesi bir kaç değişik formda kullanılır. Otun dahili kullanımı çay ve kapsül şeklindedir. Ağrı için kullanıldığında bir ay kadar düzenli devamlılık gerektirir. Merhem şeklinde hazırlanan form yara ve yara izi tedavisinde kullanılmaktadır.

Şeytan pençesi çayı kurutulmuş ve toz haline getirilmiş bitkinin 4.5 gramı ile 300 gram kaynar su ilavesi ile hazırlanır. Günlük en fazla 3 fincan alınmalıdır. Çay iştah açmak için kullanılacaksa 4,5 gram yerine 1,5 gram toz kullanılmalıdır. Çay yemeklerden 30 dakika önce tüketilmelidir.

Şeytan pençesi bitkisinin uygun dozlarda kullanımında güvenli olduğu bildirilmektedir. Buna karşın ülser problemi olanlarda dikkatli kullanılmalıdır. Karaciğer ve böbrek hastalığı olanlar için bitki alerjik olabilir. Hamile kadınlarda güvenli olduğu söylense de yapılmış bir çalışma bulunmadığı için kullanımı önerilmemektedir.

Diğer bitkilerle kullanımında etkileşimi bulunmamakla birlikte kalp ritmini düzenleyen ilaçlarla alınması, ilacın etkisini değiştirebilir.

UZAMAYAN TIRNAKLARA BİTKİSEL FORMÜL

Kadınların görsellik olarak önem verdiği yerlerden biriside elleridir ve beraberinde tırnaklarıdır. Çoğu kadın tırnaklarının uzamamasından şikayetçidir. Çünkü sağlıklı, bakımlı ve uzun tırnaklar kadınları alımlı ve seksi gösterir. Ancak tırnakların uzaması konusunda her kadın şanslı değildir. Tırnak uzaması kişinin yapısına göre farklılık gösterebilir, tırnak bazılarında çabuk uzarken bazılarında uzaması zaman alabilir.

Evde hazırlayacağınız bitkisel karışımlarla tırnaklarınızın uzama süresini hızlandırabilirsiniz.
Gerekli malzemeler :

1 çorba kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı limon suyu
1 tatlı kaşığı sirke
1 çay kaşığı zeytinyağı

Hazırlanışı ve uygulanışı : Bir tas ılık suyun içerisine yukarıdaki malzemelerin hepsini dökün ve karıştırın sonra ellerinizi tutabildiğiniz kadar suda bekletin. Bu uygulamayı her akşam yapmaya özen gösteriniz, tırnaklarınız eskisinde daha güçlü olacaktır.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINDA BİTKİSEL DESTEK OLAN TARİFLER


İdrar yolu enfeksiyonu böbrek ve mesanedeki bakterilerin idrar içerisinde çoğalmasıyla ve idrar yolunun herhangi bir bölümünde oluşmasıyla meydana gelir.

İdrar yolu enfeksiyonu şikayetini sıklıkla yaşayanların önemli bir bölümünde esas neden şeker hastalığıdır. İdrarda bulunan fazla şeker miktarı, bakterilerin üremesi için uygun bir ortam oluşturmaktadır. Böylece idrara giren bakterilerin çoğalması ve kolonileşmesi ile idrar yolu enfeksiyonu oluşur. İdrar yolu enfeksiyonu olan kişilerin öncelikle bir doktora başvurmaları gerekir, bitkiler ancak destek ve tedaviyi tamamlayıcı etkiye sahiptir.

İdrar yolu enfeksiyonuna karşı uygulanabilecek bitkisel çözümler :

1 çay kaşığı çörek otu 1 kaşık balla karıştırılarak yenilebilir.
1 tatlı kaşığı karabaş otu, 1 tatlı kaşığı kekik, 1 tatlı kaşığı meyan kökü, 1 tatlı kaşığı papatya . Bütün bitkiler karıştırılır ve 1 litre su ile çay gibi demlenir. Gün içerisinde 3 kere 1’er bardak içilebilir.
Sabahları aç karnına 1 kaşık arı poleni yenilebilir.

AŞIRI TÜYLENMEYE NANE KÜRÜ


Estetiğin ve güzelliğin vazgeçilmezi pürüzsüz bir tene sahip olmaktır. Ancak aşırı tüylenme estetik ve güzelliği gölgede bırakır. Bütün kadınların korkulu rüyası olan aşırı tüylenme, göğüs, yüz, karın, sırt, kol ve bacakların üst kısmında uzun kalın ve sert tüylerin çıkmasıdır. Bu durum kozmetik bir sorundan, hormonal bir düzensizlikten veya aileden gelen genetik bir durum olabilir.

Aşırı tüylenme sorununu kozmetik tedavi veya tıbbi tedavi yöntemleri ile tedavi etmek mümkündür. Ayrıca bitkisel yöntemleri ile de tedavi edebilirsiniz. Bunun için aşırı tüylenme sorununa nane kürünü öneriyoruz.

Gerekli malzemeler :
Taze nane
Nane kürü nasıl uygulanır : 1 yemek kaşığı taze naneyi ince ince kıydıktan sonra ağzınızda çiğneyin ve üstünden 3-4- yudum su içerek yutun. Bunu 15 gün boyunca her gün uygulayın. 15. günden sonra uygulamaya bir kaç gün ara verin. Sonra uygulamaya 15 gün süre ile tekrar devam edin. Nane kürü sizin hormonlarınızın normal seviyeye gelmesine yardımcı olacaktır.