22 Şubat 2020 Cumartesi

Baş ağrısından kurtulmanın 10 yolu

Genellikle hafif veya orta şiddette tüm baş bölgesinde ağırlık, gerginlik olarak hissedilen gerilim tipi baş ağrıları pek çoğumuzun yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.

Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Dr. Aylin Öztürk Yavuz gerilim tipi baş ağrısına karşı almamız gereken önlemleri anlattı.

Soğuk /sıcak uygulaması yapın

Sıcak veya soğuk uygulaması özellikle gerilim tipi baş ağrılarından kurtulma da çok işe yarıyor, gergin kasları gevşeterek baş ağrısından kurtulmada yardımcı oluyor. Sıcak uygulamayı ılık bir havluyla, soğuk uygulamayı ise bir beze küçük buz torbalarıyla yapabilirsiniz. Şakak ya da boyun bölgesi üzerinde bir süre tutun ardından 20 dakikada bir olmak üzere uygulamayı 3 kere tekrarlayın. Baş ağrısından kurtulmanızda yardımcı olacaktır.

Ilık duş alın
Gün içinde gerilen kasları gevşetmek için ılık bir duş yapın. Ne çok sıcak ne de çok soğuk olmalı. Ilık duş kasları gevşeterek baş ağrısından korunmazında yardımcı olacaktır.

Dinlenin

Aşırı yorgunluk da gerilim tipi baş ağrısına neden oluyor. Bu yüzden dinlenmek ya da istirahat etmek ağrıyı önlemek için çok önemli. Dinlenmeye geçildiğinde kan dolaşımı düzenlenmeye başlıyor, böylece tüm organlara, özellikle de beyne oksijen girişi artıyor. Beyinde artan oksijen girişi ağrıda koruyucu etki gösteriyor.

Bol bol su tüketin

Yaşam kaynağımız olan su, kan dolaşımını kolaylaştırıyor ve vücuda gerekli olan elektrolit ile minerallerin dengesini sağlıyor ve baş ağrılarında koruyucu etki yapıyor. Bu nedenle günde 2 litre su tüketmek çok önemli. Alkol, kafein ve şeker tüketimini de azaltmak kan dolaşımını rahatlatıyor ve ağrı yapıcı maddeleri uzaklaştırıyor.

Stresten uzak durun

Günlük yaşam kalitesini bozan depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik bozukluklar baş ağrısını tetikleyen önemli etkenlerden. Yoğun stres altında olduğumuz dönemlerde çok kısa süreliğine de olsa ortamdan uzaklaşmak, kendimize zaman ayırmak, stresten ve baş ağrısından korunmamızı sağlayacaktır.

Gevşeyin

Baş ağrılarını önlemek için stresten uzak durmak ve mümkünse gevşeyebilmek çok önemli. Bunun için derin nefes alma, yoga, davranış terapileri ile akupunktur gibi gevşeme terapilerinden faydalanabilirsiniz. Gevşemeyi başardığınızda beyninizdeki serotonin düzeyi artacak ve baş ağrısından korunacaksınız.

Uyku düzeni çok önemli

Kaliteli uyku sağlığımız için en az su içmek kadar kaliteli büyük önem taşıyor. Özellikle uyku sırasında salgılanan melatonin hormonu, vücudumuz için oldukça faydalı. İyi bir uykunun başlıca ölçüsü ise sabah dinç uyanmak ve gün içinde zinde hissetmek. Uyku düzeninizi günde 6 saatten az, 10 saatten de fazla olmamak şeklinde düzenleyin.

Duruşunuza dikkat edin
Yanış duruş kasların gerginliğini artırarak sağlık açısından pek çok probleme yol açabilir. Kasların gerginliğini azalmak ve baş ağrılarını önlemek için doğru duruş çok önemli. Vücudunuzun dik olmasına dikkat etmelisiniz.

Öğün atlamayın

Uzun süren açlık baş ağrısını tetikleyebiliyor. Bu yüzden öğün atlamamak gerekiyor. Ara öğünlerle birlikte günde 5-6 öğün beslenmeyi ihmal etmeyin.

Düzenli egzersiz yapın

Düzenli egzersiz demek baş ağrılarının azalması demek. Düzenli yapılan egzersiz mutluluk hormonunun salınmasını sağlıyor, kan dolaşımını düzenliyor ve kasları gevşetiyor.

kaynak:http://www.biguddi.com/

Strese karşı 6 koku

Araştırmalar, aromaterapinin stresi azalttığını ve uyumayı kolaylaştırdığını gösteriyor.

Klinik Aromaterapist, Aromakolojist Leyla Çakır, stresi azaltıp uykuyu düzenleyen esansiyel yağlar hakkında şu bilgileri verdi:

LAVANTA

Lavanta uçucu yağı, rahatlatıcı etkisi bakımından üzerinde en çok çalışılmış yağdır. Yapılan çalışmalarda, lavanta yağı ile yapılan aromaterapinin kan basıncını düşürdüğü, beyin dalgalarında ölçülebilir değişiklikler meydana getirdiği ve sinir sistemini sakinleştirdiği bulunmuştur.

Lavanta, hafif insomnia (uykusuzluk) için de yardımcıdır ve daha kaliteli bir uyku sağlar. Lavanta uçucu yağı ile yapılan terapilerin doğum sonrası depresyonunda ve anksiyeteyi (kaygı bozukluğu) azaltmada da yararlı olduğu görülmüştür.

Lavantanın, dişçi muayenehanesi, yoğun bakım ünitesi ve ameliyata hazırlanma odası gibi pek çok tıbbi ortamda da kaygıyı azaltmaya yardımcı olduğu tespit edilmiştir.

Lavanta kokusu, duygusal tepkiler ve anıların bağlı olduğu limbik sistem gibi beyindeki iletişim alanlarını etkilemektedir. Beyin dalgalarının ölçüldüğü elektroensefalografi (EEG) ve fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullanılarak yapılan çalışmalarda lavanta ile aromaterapinin rahatlatıcı etkisi ile ilişkili anlamlı değişiklikler görülmüştür.

LİMON YA DA YUZU LİMONU

Japon araştırmacılar tarafından yapılan araştırmaya göre, Yuzu uçucu yağının kokusu, stresi ve kaygıyı azaltarak kalp hızını sadece 10 dakika içinde yavaşlatıyor ve etkisi yarım saat sonrasına kadar devam ediyor. Yuzu, genellikle Asya mutfağında kullanılan Asya tipi bir sarı limon meyvesidir.

Bir Japon geleneği olan yuzu banyosu 18. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Stresi azaltmak için sıcak banyoda dilimlenmemiş yuzular yüzdürülür. Yuzu ya da daha kolay bulunabilen limon kokusunu ortama vermeyi düşünmelisiniz.

BERGAMOT

Geleneksel olarak İtalyan halk tıbbında kullanılmaktadır fakat gerilim ve kaygıyı azaltmaya yaradığına dair pek çok yeni çalışma bulunmaktadır. Bergamot uçucu yağı genellikle gıdalara aroma vermek için kullanıldığı gibi parfümlerde de kullanılıyor. Antibakteriyel, anti-viral gibi özellikleri olduğu da bilinmektedir.

Klinik çalışmalar, bergamot uçucu yağının kan basıncı ve stresi azalttığını göstermektedir.

Son yapılan araştırmalar bergamotun stresi rahatlattığı, kronik ağrıları azalttığı hatta EEG’de beyin dalga şablonunu değiştirebildiğini göstermektedir.

YLANG YLANG

Ylang ylang uçucu yağı, Güneydoğu Asya’da tropik bir ağacın çiçeklerinden elde edilen bir uçucu yağdır. Yapılan bir çalışma Ylang Ylang aromasının sinir sistemini yatıştırdığını göstermiştir.

MİSK ADAÇAYI

Bildiğimiz bahçede yetişen adaçayı ile akraba bir bitki olan misk adaçayı bitkisinden misk adaçağı yağı elde edilir. Misk adaçayı esansiyel yağının, diş tedavisi işlemleri sırasında insanların rahatlamasına yardımcı olduğu bulunmuştur. Misk adaçayı yağı ile yapılan aromaterapinin antidepresan benzeri bir etkisi olduğu da gözlenmiştir.

YASEMİN

Yaseminin rahatlatıcı kokusu tatlı bir aromaya sahiptir. Yasemin uçucu yağı üzerinde yapılan çok fazla bilimsel çalışma bulunmasa da muhteşem aromasını ilebilinen en iyi canlandırıcı ve rahatlatıcı etkili yağlardan biridir. Enerji verir, depresif ruh haline en iyi gelen kokulardan biridir.

kaynak:http://www.biguddi.com/

Çocuğunuz internet bağımlısı olmasın!

Internet ve teknoloji bağımlılığı olan bir çocukta; dil ve konuşma becerilerinde gerilik meydana gelebilir, her seslenildiğinde tepkisiz kalabilir, büyüdükçe dikkat eksikliği, öfke kontrolü sorunu gelişebilir, anne ve babayla, çevresiyle ilişkileri olumsuz etkilenebilir, okul hayatında bir takım sorunlar ve başarısızlıkla görülebilir.

Memorial Diyarbakır Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uz. Psk. Özlem Soysal, internetin doğru kullanımı hakkında bilgi verdi.

Çocukları İnternet Bağımlılığından Korumanın 12 Yolu

1.Çocukları teselli etmek, susturmak, yemek yedirmek için akıllı telefon/tablet vs. gibi aletleri asla kullanmayın

2.Çocuğunuzu tanımaya, yol haritası belirlerken onun neden bağımlı olduğunu anlamaya çalışın.

3.Çocuğunuzun ihtiyaçlarını görmeyi deneyin. Hayatta, aile içi ilişkilerde ve sosyal ortamlarda beslenemediği, tamamlayamadığı faktörleri açığa çıkarın.

4.Günlük internet kullanım saatlerini belirleyin.

5.Haftalık internet kullanımı çizelgeleri hazırlayın, buna göre bir plan oluşturun.

6.Destek grupları ya da aile terapisi gibi yöntemleri hayata geçirin.

7.Çocuklarınızı yetenek ve ilgi alanlarına uygun spor ve sanat dallarına, hobilere yönlendirin.

8.Yapmayı isteyip de fırsat bulamadığı faaliyetleri bir deftere yazmasını sağlayın. İnternet kullanmak için yoğun istek duyduğunda yazdıklarından birini yapmasını isteyin.

9.Çocuğunuzun arkadaşlık ilişkilerini destekleyin, onları bir araya getirecek aktivite planlayın.

10.Çocuğunuzun bilgisayar kullanımını kontrol edin ve sanal ortamdaki arkadaşlarını tanıyın.

11.Bilgisayarlarınızda güvenli internet uygulamalarının olmasına özen gösterin.

12.Uzun süreli bilgisayar kullanan çocuğunuzu engelleyemiyorsanız mutlaka uzman yardımı alın.

Teknoloji bağımlılığı çocukları yalnızlaştırıyor

Teknoloji bağımlılığında ve özellikle de yoğun ekran maruziyetine kalan bir çocukta, yaşa göre farklı belirtiler ortaya çıkmaktadır. Bu durum daha sonra alışkanlık haline gelmektedir. İnternet ve teknoloji bağımlılığı olan bir çocukta; dil ve konuşma becerilerinde gerilik meydana gelebilir, her seslenildiğinde tepkisiz kalabilir, büyüdükçe dikkat eksikliği, öfke kontrolü sorunu gelişebilir, anne ve babayla, çevresiyle ilişkileri olumsuz etkilenebilir, okul hayatında bir takım sorunlar ve başarısızlıkla görülebilir. Ergenlik döneminde ise içe kapanma, sosyal ortamlardan uzak durma ve iletişim güçlüğü ortaya çıkabilir.

Kontrollü internet kullanımı önemli

2 yaşından küçük çocukların internet, TV ya da bilgisayarla karşılaşması gelişim süreçleri açısından uygun değildir. Okul öncesi yaş grubu için günde 30 dakikayı geçmeyecek şekilde internet kullanımı yeterlidir. İlköğretimin ilk 4 yılında ödev haricinde oyun ve eğlence için günlük 45 dakika zaman ayırılabilir. Sonraki yıllarda hafta sonu daha esnek olmakla birlikte günde 1 saat kullanım uygundur. Lise çağında da günlük 2 saat yeterli olmaktadır. Ebeveynler, çocuklarının internette geçirdikleri zamanı takip ettikleri kadar içerikleri de takip etmesi, onları anlamaları açısından önemlidir. Çocuklara, kontrolsüz internet kullanımının zararlarını anlatmaya çalışmaktan kaçınılmamalıdır.

kaynak:http://www.biguddi.com/

26 Ocak 2020 Pazar

Parfüm ve Deodorant Kullanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Parfüm ve deodorant kullanımını çoğunlukla birbirine karıştırıyoruz. Halbuki bu iki ürünün kullanımı birbirinden çok farklı…



Parfüm ve deodorant kullanırken dikkat edilmesi gerekenler...



Parfüm kullanırken...
Nasıl:

Kullanmadan önce cildiniz temiz olmalı. Unutmayın ki bu kokular, asla ter gibi kötü kokuları yok etmek için uygun değil. Terlemiş bölgeye parfümlü bir ürün sürdüğünüzde istenmeyen kokuyu bastırmak yerine, daha kötü bir şekilde yayılmasına yol açarsınız.



Nereye:
Parfümler, vücudun bazı özel yerlerine sürüldüğünde, daha hoş koku yayarlar. Bu bölgeye, kulak arkaları, boyun, bilek içleri ve dizler olarak sıralanıyor. Son olarak da kıyafetinizin üzerine doğru ama kıyafetlerinizin ömrünü uzatmak için mutlaka 30 cm. uzaktan sıkmalısınız.



Ne zaman:
Parfümlü ürünleri banyodan hemen sonra, cildiniz henüz nemliyken kullanmayı tercih edin. Böylece kokunun cilde daha hızlı erişmesini sağlarsınız.



Deodorant kullanırken...
Nasıl:

Deodorantı terlemeden önce kullanın. Terledikten sonra kullanmanızın yararı olmadığını unutmayın.



Nereye:

Deodorantı kıyafetlerinizin üzerine sıkmayın. Direkt koltuk altına uygulamalısınız.



Ne zaman:

Duştan hemen sonra koltuk altına sıkılabilir.

kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/mahmure/

Makyaj Yapmadan Güzel Bir Cilde Sahip Olmanın Yolları

Parlak ve pürüzsüz bir cilde sahip olmak istiyorsanız makyaj yapmadan da bu görüntüyü elde edebilirsiniz. İşte makyajsız parlak ve pürüzsüz bir cilde sahip olmanın yolları…



1. Her gün yüzünüzü yıkayın
Yüzünüzü nazik bir şekilde her gün temizlemeye özen gösterin. Her sabah uyumadan önce ve uyandıktan sonra mutlaka yüz yıkama alışkanlığını günlük rutininize ekleyin. Ayrıca egzersiz yaptıktan sonrada cildinizi temizlemeyi unutmayın çünkü terlediğinizde gözenekleriniz tıkanabilir ve tahriş olabilir.



2. Her gün nemlendirici kullanın
Nemlendiriciyi cildiniz için iyi hale getiren en önemli özellik cildinizin parlak ve genç gözükmesini sağlamasıdır. Cildinizin doğal nemini korumak için yüzünüzü temizledikten sonra ya da duş aldıktan hemen sonra nemlendirici kullanmanızı tavsiye ediyoruz.



3. Güneş kremi kullanın
Cildiniz güneş ışınlarından dolayı renk bozulmasına, kırışıklıklara ve sivilcelere neden olabilecek zararları önlemek için günlük olarak SPF30’lu bir güneş koruyucu kullanın. Özellikle dışarı çıkarken çok sık güneş kremi kullanın.



4. Yüzünüze dokunmaktan kaçının
Elleriniz çok fazla bakteri içerir. Ellerinizle yüzünüze dokunmak, yüzünüzde akneye neden olan mikropları yayabilir.



5. Sağlıklı bir diyet yapın
Antioksidanlar tarafından zengin olan yiyecekleri tercih edin. Meyve ve sebzelerde özellikle parlak renkli olanlarından tüketmenizi tavsiye ediyoruz. Antioksidanlar, cilt hasarlarını azaltır.



6. Su için
Cildinizin parlaması ve sağlığınızı korumak için günde 8 bardak su için. Cildinizin kurumasını engeller ve sıkılaşmasını sağlar.



7. Abur cubur ve işlenmiş gıdalardan kaçının
Bu besinler cildin sarkmasına, tahrişe ve akneye neden olan gıdalardır. Örneğin canınız tatlı bir şey çektiğinde işlenmiş tatlılar yerine meyve yemeyi tercih edin.

Kaynak fotoğraflar: Alamy, iStock
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/mahmure/

Her Kadının Bilmesi Gereken Kore Güzellik Sırları

Asyalı kadınlar doğal bakımları ve ev yapımı güzellik ürünleri sayesinde kusursuz tenleri ve genç ciltleriyle dünyaca tanınmıştır. Asyalı kadınların güzelliğinin altında yatan sebepler mükemmel bir ten, doğru cilt bakımı, yüz masajı ve sağlıklı beslenmekten geçiyor.



Asyalı kadınlar gibi her zaman güzel görünmek istiyorsanız Kore güzellik rutinlerini öğrenerek hayatınızda yeni bir güzellik anlayışı edinebilirsiniz. İşte her kadının bilmesi gereken Kore güzellik sırları...



Cildinizi fırçalayın
Kore’de yaşayan kadınlar her gün yüzlerini yumuşak kıllı bir fırçayla temizler. Cildinizi günlük olarak bu şekilde temizlemeleri cilt tonunu iyileştirmeye yardımcı olur ve ölü cilt hücrelerinden arınmalarını sağlar. Ayrıca yüze sürülen herhangi bir kremin veya serumun emilim gücünü bu sayede arttırırlar.



Erken yaşta cilt bakımı
Koreli kadınlar genç yaşta ebeveynleri tarafından nasıl cilt bakımı yapılacağını rutin bir şekilde öğreniyorlar. Koreli genç kadınlar günlük olarak ciltlerini sürekli nemli tutar ve bu şekilde ciltlerinin pul şeklinde dökülmesi engellenir. Ayrıca yüzlerini masaj yaparak nemlendirmeleri çok önemlidir.



Kağıt maskeleri kullanın
Kağıt maskeler, cildi nemlendiren ve yeni hücrelerin büyümesini sağlayan serumlar ve uçucu yağlar ile aşılanmıştır. Koreli kadınlar bu ürünü günde 1 veya 2 kez kullanıyorlar. Tek yapmanız gereken yüzünüze kağıt bir maske uygulamak ve yaklaşık 10 dakika beklemektir.



Esansiyel yağlar kullanın
Koreli kadınlar kusursuz derileri için uçucu yağları sık sık kullanıyorlar. Genelde sabahları parlatıcı yüz yağı ile birlikte gül bazlı yağ kullanırlar. Lavanta esansiyel yağı kullanarak yaşlanmaya karşı savaşır ve genişlemiş gözenekleri azaltma etkisinden dolayı onları her yaşta genç görmek mümkün.



Arpa çayı
Kavrulmuş arpa çayı, Kore'de çoğu restoran ve kafede bulunur. Sağlık uzmanlarına göre arpa çayı kilo kaybını neden olur, kan dolaşımını arttırır ve cilt tonunun eşitlenmesini sağlar.



Temizleyici kullanın
Parlak bir cilde sahip olmak için 2 yöntem deneyin. Sıvı veya yağ kıvamında bir temizleyici alın ve yüzünüze uygulayın ardından ılık su ile yıkayın. Ardından köpüren bir temizleyiciyle yüzünüzü temizleyin. Bu sayede cildinizin arınmasını ve yüzünüzde sivilce çıkmasını önlemiş olursunuz.



Vücudunuza önem verin
Yediğiniz ve içtiğiniz her şeyin cildiniz üzerinden doğrudan bir etkisi vardır. Koreli kadınlar ciltlerini genç tutmak için doğal beslenir. Ginseng, pu-erh çay ve yeşil çay Korelilerin vazgeçilmezleri arasındadır.



Lifli peeling
Bir bezi suya batırın ve ardından dairesel hareketlerle yüzünüze masaj yapın. Koreli kadınlar bu tekniği kırışıklıkları önlemek ve kan akışını hızlandırmak için kullanırlar.

Kaynak fotoğraflar: iStock
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/mahmure/

Soğuk Havalarda Cilt Sağlığını Korumak İçin 7 Öneri

Kış aylarında soğuk hava, rüzgar, kalorifer ve elektrikli soba kullanımı ile havasız ortamlar cilt sağlığını olumsuz etkiliyor. Kışın en sık görülen cilt rahatsızlıkları arasında; ciltte kuruluk, pullanma, egzama ve sedef gibi sorunlar ilk sıralarda yer alıyor.



Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Hamza Aktaş, soğuk havalarda cilt sağlığını korumak için önerilerde bulundu.



Odaları nemlendirin
Kış mevsiminde havaların soğuk olması nedeniyle ev, iş yeri, alışveriş merkezi ve toplu taşıma araçları gibi kalabalık alanlar genellikle yeteri kadar havalandırılmamaktadır. Klima, elektrikli soba ve kaloriferler ile ısıtılan bu alanlar, cildin nemini kaybederek kurumasına ve çatlamasına neden olur.

Bu durum, farklı egzama türlerini de tetikleyebilir. Bunun önüne geçmek için kapalı ve havasız ortamlarda oda nemlendiricileri kullanılabilir. Kalorifer gibi ısıtıcıların üzerine ıslak havlu veya kap içerisinde su konulabilir ve ortam günün belli saatlerinde havalandırılabilir.



Cildinize yoğun nemlendirici özelliği olan krem uygulayın
Nemlendirici kremler, jeller veya yağlı sabunlar ciltteki kurumayı, çatlamayı engellemek için özellikle kış mevsiminin sert geçtiği bölgelerde kullanılabilir. Kişi yolda, otobüste, metroda veya ofiste ellerindeki kuruluğu fark ettiği anda nemlendirici krem uygulamalıdır.



Alkol içerikli tonikler kullanmayın
Kuru cilt tipine sahip kişiler kesinlikle alkol içeren tonik kullanmamalıdır. Bu yapıdaki ürünler, cilt üzerinde bakteriyel koruma tabakasını kaldırarak kaşıntıya, kuruluğa ve enfeksiyona neden olabilir. Ayrıca cilt, sabun içeriği olmayan losyonlar ile temizlenebilir.



Sağlıklı beslenmeye dikkat edin
Sağlıklı beslenmenin de cilt üzerinde önemli etkileri olduğu bilinmektedir. Omega-3 cilt bakımının etkisini artırır, bunun için haftada 2 kez balık tüketilmelidir. Kış mevsimine özel sebze ve meyveler tercih edilmeli, kuru baklagiller menülere eklenmelidir. Sağlıklı beslenme, cildin ihtiyaç duyduğu vitamin, mineral ve doymamış yağların dengesini sağlar ve cilde parlaklık verir.



Uzun süreli sıcak banyo yapmayın
Soğuk kış aylarında sıcak banyo, ortalama 20 dakikadan sonra cildin yağ dengesini yok etmeye başlar. Bu yüzden suyun sıcaklığı düşürülmeli ve banyo süresi 20 dakikanın altında tutulmalıdır. Ayrıca banyondan sonra vücuda nemlendirici kremler uygulanabilir.



Dudaklarınızın da nemli kalmasını sağlayın
Dudak, yağ üretme özelliği olmadığından ciltte kurumaya en yatkın bölgedir. Bu yüzden özellikle dudak kuruluğundan şikayetçi olanlar ‘balm’ adı verilen ürünleri kullanabilir ve gece yatmadan önce de nemlendirici krem uygulayabilir.



Yaz için şimdiden hazırlığınızı yapın
Kış, dermatolojik işlemlerin uygulanması açısından en uygun mevsimdir. Çünkü cilt uygulamalarından sonra güneş ışınlarına maruz kalınmamalıdır. Cildinde leke, kırışıklık, sarkma problemi olan kişiler, bu dönemde dermatoloji uzmanına başvurup uygun işlemleri yaptırabilir.

Kaynak Fotoğraflar: iStock, Alamy
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/mahmure/

25 Ocak 2020 Cumartesi

Unutkanlığa Karşı 10 Etkili Besin

“Tüh, nasıl unutmuşum”,“Tamamen aklımdan çıkmış”, “Unutabilirim, hatırlat”…Bu tür yakınmaları günümüzde sık sık duyuyoruz hiç şüphesiz. Eskiden ileri yaş sorunu olarak görülen unutkanlık, günümüzde yoğun iş temposu, stres ve hatalı beslenme gibi faktörler nedeniyle artık gençlerin bile problemi haline geldi. Kimi zaman bizi oldukça zor durumda bırakabilen unutkanlığın önüne geçmek için atılması en önemli adımlarından biri ise; doğru bir beslenme alışkanlığı edinmek!



“Elbette zihni keskin hale getiren sihirli bir hap veya müthiş bir besin yok. Güçlü bir hafıza için dikkat edilmesi gereken en önemli olan nokta, sağlıklı bir beslenme modelini uygulamaktır” diyen Beslenme ve Diyet Uzmanı Sıla Bilgili Tokgöz, beyin fonksiyonlarını destekleyen besinleri anlattı.




Yağlı balık
Somon, hamsi, sardalya ve deniz levreği gibi yağlı balıklar, sağlıklı doymamış yağ olan omega 3 kaynaklarından oldukça zenginler. Yapılan çalışmalarda; Alzheimer hastalarında beyin kümelerine hasar veren beta-amyloid adlı protein, omega 3 ile beslenen kişilerin kan düzeylerinde düşük olarak saptanmış. Omega 3 içeriği yüksek olan balık, aynı zamanda beynin gri bölgesinde bulunan ve beyin hücre zarları için hayati önem taşıyan DHA kaynağı. Omega 3 yağ asitleri özellikle DHA’nın beyin hücreleri arasındaki iletişimi artırıyor.

Bu özelliği sayesinde unutkanlık, bunama ve diğer nörolojik sorun ile hastalıklara karşı koruyucu olabiliyor ve hafızayı güçlendiriyor. Unutkanlığa karşı haftada en az 2 kez balık tüketilmesi gerekiyor. Ancak balığın düşük civa içeriğine sahip olmasına dikkat edin. Köpek balığı, kral uskumru, turna balığı, kılıç balığı, ton balığı gibi büyük ve yaşlı balıklar daha fazla civa içerebiliyor.



Kabak çekirdeği
Güçlü bir antioksidan kaynağı olan kabak çekirdeği beyni serbest radikal hasarından koruyor, bu sayede hücreler savunmasız kalmıyor ve hafıza gerilemiyor. Kabak çekirdeği aynı zamanda iyi bir magnezyum ve çinko kaynağı. Magnezyum öğrenme ve hafıza için çok önemli bir mineral. Günde 1 çay bardağı tuzsuz kabak çekirdeği tüketebilirsiniz.



Nar
Doğal bir bitki pigmenti olan flavonoidler, çilek, yabanmersini, böğürtlen, nar, mürdüm eriği,frambuaz ile siyah dut gibi kırmızı ve mor meyvelere renk vermelerinin yanı sıra hafızanın güçlenmesine de yardım ediyor. 2012 yılında Annals of Neurology Dergisi’nde yayımlanan bir makalede; her hafta, 2 veya daha fazla porsiyon çilek ve yaban mersini tüketen kadınlarda, hafıza kaybının 2,5 yıl daha gerilediği belirtilmiş.



Ceviz
Kuruyemişler iyi bir protein ve sağlıklı yağ kaynakları arasında yer alıyor. Bunların arasında,cevizin hafızayı güçlendirmede çok etkili olduğu belirtiliyor. 2015 yılında UCLA’da (University of California, Los Angeles) yapılan bir çalışmada; yeterli ve dengeli ceviz tüketiminin; öğrenmek, hatırlamak, uyarıları almak, iletişim kurmak, duyguları düzenlemek ve karar vermek gibi durumlarda başarıyı saptayan bilişsel testin başarısını arttırdığı belirlenmiş. Ceviz aynı zamanda E vitamini, diğer bir ifadeyle alfa-tokoferol içeriyor. E vitamini düşük olan kişilerde düşük bir hafıza performansı tespit edilmiş. Dolayısıyla günde 3 tam ceviz tüketmeye özen gösterin.



Ispanak
Ispanak, lahana, roka ve maydanoz gibi yeşil sebzeler beyin sağlığına iyi gelen K vitamini, beta karoten, lutein ve folat içeriyorlar. Araştırmalara göre; bu besinler zihinsel gerilemeyi yüzde 40 oranında yavaşlatıyorlar. Beyin sağlığı için önemli olan sebzeleri haftada 2 kez sofranızda mutlaka bulundurmanız gerekiyor. Ancak yeşil yapraklı sebzeleri satın aldıktan sonra en geç 4 gün içinde tüketmeniz gerekiyor, aksi halde içeriğindeki folat, karotenoid ile flavonoid miktarı azalıyor.



Yumurta
Harvard Medical School, Pediatrik Epilepsi Araştırma Merkezi’nde yapılan bir çalışmada; yumurta sarısında bulunan kolin sayesinde, epilepsi nöbeti kaynaklı hafıza kaybında azalma olduğu ortaya konmuş. Ayrıca kolin ve insan zihni ile algılama düzeyleri arasında güçlü kanıtlar bulunmuş; örneğin hafıza ve öğrenme becerilerini geliştirmesi gibi. Yumurta aynı zamanda iyi bir B12 kaynağı.

Kanda düşük B12 seviyesinin zayıf hafıza ve düşük öğrenme kapasitesiyle ilişkili olduğu belirtiliyor. Yumurtada bulunan protein, B, D ve E vitamini de hafızayı güçlendiriyor. Yumurtanın beyazı kadar sarısı da bir o kadar faydalı. Bu önemli yararları nedeniyle her gün bir adet yumurta tüketmeye özen gösterin.



Zeytinyağı
Bir çalışmada, zeytinyağının içeriğindeki oleocanthal sayesinde Alzheimer hastalığı riskini azalttığı ortaya konmuş. Zeytinyağı bu etkiyi oleocanthalın, beyin hücrelerinde birikip hasar veren beta-amyloid plakların oluşmasını önlemesi sayesinde sağlıyor. Ayrıca içeriğindeki zengin E vitamininin zihinsel kapasiteyi artırdığı ileri sürülüyor.

Antioksidan özellik taşıyan E vitamini yaşlanmayla gelişen; bellekte gerileme, dikkatte azalma, sorun çözme ve karar verme yetisinde azalma gibi durumların oluşma riskini azaltıyor. Bunların yanı sıra zeytinyağının demans riskini de azalttığı biliniyor. Günde ortalama 5 yemek kaşığı zeytinyağı tüketmeniz yeterli olacaktır.



Zerdeçal
Amerika’da yürütülen bir çalışmada, zerdeçalın etkin maddesi kurkuminin Alzheimer hastalarında görülen amyloid plaklarını temizleyen makrofajlara yardım ettiği tespit edilmiş. İmmün sistemde önemli rol oynayan makrofajlar enflamasyona sebep olan yabancı proteinleri ve onların etkilerini ortadan kaldırıyor, ölü ve yaşlanmış hücreleri parçalıyor.

Kurkumin güçlü bir antioksidan, bu sayede beyni lipit peroksidasyonundan (yağların yapısal değişikliğe uğraması) ve nitrik oksit radikallerinden koruyor. Aksi halde yaş ilerledikçe, savunma sisteminin etkinliği azalıyor; hücreleri yıpratıcı etkenler ile ona karşı koyan savunma sistemi arasındaki dengenin bozulması da hücrelerin ölümüyle sonuçlanıyor. Bu da unutkanlık riskini arttırıp, zayıflamış bir hafızayı beraberinde getiriyor. Zerdeçalı yoğurda veya salatalarınıza ekleyebilirsiniz.



Bitter çikolata
Bitter çikolatada bulunan kakao flavonoidleri öğrenmek ve hatırlamak, uyarıları almak, iletişim kurmak, duyguları düzenlemek ve karar vermek gibi bilişsel fonksiyonları iyileştiriyor, öğrenme ile hafıza üzerinde olumlu etki ediyorlar. Flavonoidler yaşlanmayla oluşan zihinsel gerilemeyi de yavaşlatıyorlar. Haftada 40 gram bitter çikolata tüketebilirsiniz.



Mercimek
Mercimek, nohut, soya fasulyesi ve kuru fasulye gibi kuru baklagiller; folat, potasyum ile demir içeriyorlar. İçeriklerindeki folat sayesinde her yaş grubunda hafıza performansını olumlu etkiliyorlar. Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada; demir eksikliği olan genç kadınlarda, demir eksikliğine bağlı unutkanlık oluştuğu saptanmış.

Kuru baklagiller içerdikleri yüksek B vitamini sayesinde beyin ve sinir sistemi için çok değerliler. Sinirler arası sinyal geçişini sağlayan nörotransmitter yapımına yardım ederek hafızayı güçlendiriyorlar. Daha güçlü bir hafıza için haftada en az bir kez kuru baklagil tüketmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz.

Kaynak Fotoğraflar: iStock, Alamy, Pexels, Pixabay
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/mahmure/

Konservelerdeki Gizli Tehlike: Botulizm

Uygun koşullarda yapılmayan ve saklanmayan konserveler ölümcül olabiliyor. Konservelerde ortaya çıkan botulizm toksinin sadece bir çay kaşığının yüz binlerce insanı öldürmek için yeterli olduğunu söyleyen Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Y. Birol Saygı, botulizm belirtilerini ve evde konserve yaparken dikkat edilmesi gereken noktaları anlattı.



Uygun şekilde yapılmazsa konserve gıdalar botulizme neden olabilir. Çift görme, bulanık görme, sarkık göz kapakları, konuşma bozukluğu, yutma güçlüğü, kalın bir dil, felç, kuru ağız ve kas güçsüzlüğü gibi belirtileri olan botulizm, genellikle toksini taşıyan bir yiyeceği yedikten 12 ila 36 saat sonra ortaya çıkıyor. Bu belirtileri fark ettiğinizde derhal doktorunuza başvurun veya acil servise gidin.



Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte konserve tüketimi arttı. Yazdan evlerde yapılan konserveler şimdilerde yemek masalarında bolca yer buluyor. Ancak her yenen konserve yemeği sağlıklı sonuçlar doğurmuyor. Son zamanlarda konserveden zehirlenenlere ilişkin haberler basında sıkça yer bulmaya başladı. En son Elazığ’da misafirliğe gittikleri evde yedikleri semizotu konservesinden altı kişi zehirlenmişti. Konservelerden kaynaklanan zehirlenmeler ölümle bile sonuçlanabiliyor.



Küçük bir lokma bile…
Botulizm, Clostridiumbotuwlinum adı verilen mikroorganizma tarafından üretilen bir toksinin neden olduğu nadir fakat potansiyel olarak ölümcül bir hastalıktır. Mikrop, toprakta bulunur. Yiyeceklerin uygun şekilde konserve edilmemesi durumunda belirli koşullarda hayatta kalabilir, büyüyebilir ve toksin üretebilir. Toksin sinirleri etkileyebilir; kişiyi felç edebilir ve hatta ölüme neden olabilir. Botulinum toksinini göremez, koklayamaz veya tadamazsınız ancak bu toksini içeren küçük bir lokma bile ölümcül olabilir.



Düşük asit ve az şekere dikkat!
Botulinum toksini yapan bakteriler birçok yerde doğal olarak bulunuyor. Bu bakteriler kendilerini korumak için sporlar yapıyorlar. Sporlar genellikle yenildiğinde insanların hastalanmasına neden olmuyor ancak belirli koşullar altında, bu sporlar büyüyebiliyor ve bilinen en ölümcül toksinlerden birini yapabiliyor. Sporların büyüyebileceği ve toksin yapabileceği koşullar; düşük oksijen veya oksijensiz (anaerobik) ortam, düşük asit, az şeker ve tuz, belirli bir sıcaklık aralığı ve belli bir miktarda su…



Hangi gıdalar riskli?
Düşük asitli gıdalar 4.6'dan yüksek bir pH seviyesine sahiptir. Bu gruba sebzeler, çorbalar, yemekler, tüm etler, balık ve deniz ürünleri girmekte. Yüksek asitli gıdalar ise 4.6'dan düşük bir pH seviyesine sahip. Bu gruba meyveler giriyor. Bu tür gıdalar; botulinum bakterilerinin büyümesini önlüyor. Ayrıca, çok fazla konserve yapılan domates ise pH değeri 4-4.3 düzeyinde olup tehlike sınırına yakın bir sebze… Bu nedenle domatesler konserve edilecekse ilave asit gerektirir. Domateslerin güvenli konserve edilmesi için limon suyu ilave edilmesi gerekir. Asit içeriğini yükseltmek için sirke de kullanılabilir.



“Kaynatma ve sıcaklık önemli”
Pastörizasyon işlemi 1000C’nin altında, sterilizasyon işlemi 1000C’nin üstünde yapılan ısıl işlemdir. Mutfağımızda açıkta kaynatma işleminde sıcaklık, hiçbir zaman 1000C üzerine çıkamaz. Bu nedenle açıkta kaynatma ile gıdaları sterilize edemeyiz. Bu işlem için basınçlı kaplar gerekmektedir. Düdüklü tencerede bir basınçlı kaptır. Ancak, sıcaklık maksimum 103-1050C sıcaklıklarına çıkar. Sterilizasyon güvencesi için sterilizasyon işleminin 115-1200C arasında kavanozların büyüklüğüne göre uygun sürelerde basınçlı kaplarda yapılması gerekmektedir. Düdüklü tencerelerde bu mümkün değildir. Yiyeceklerin türü ve kavanozun büyüklüğüne göre yeterli işlem sürelerinin uygulanması çok önemlidir.



"Yanlış konserve" yapmayın
Düşük asitli gıdaları basınçlı kaplar yerine kaynar suda tutmak “yanlış konserve” işlemi olarak biliniyor. Botulizm sporlarını öldürecek olan 1160C'ye kaynar tencerede ulaşmak mümkün değil. Clostridiumbotulinum sporları, havası olmayan, 210C ile 430C arasındaki bir sıcaklıkta, yüzde 35'ten fazla nem içeren bir ortamda büyür. Bu tam olarak mutfak dolabında saklanan bir konserve kavanozun sıcaklığıdır. Ancak ev konservecileri için iyi haber; botulizmin yüksek asitli gıdalarda yaşayamamasıdır. Bu da, turşular, reçel ve meyveleri kaynar su banyosunda (normal bir tencereyle yapabileceğiniz) güvenle işleyebileceğiniz mutlu gerçeğe dönüşür. Donmuş sıcaklıklar ve yüzde 35'in altındaki nem seviyeleri, botulizmi inaktif hale getirir. Bu yüzden dondurulmuş ve susuz gıdalarla ilgili bir endişeye gerek yok.



Botulizmin belirtileri…
Gıda kaynaklı botulizm belirtileri genellikle toksini taşıyan bir yiyecek yedikten 12 ila 36 saat sonra ortaya çıkıyor. Bazen işaretler 6 saat kadar kısa veya 10 gün kadar geç bir sürede de görülebiliyor. Semptomlar ne kadar çabuk ortaya çıkarsa, vaka o kadar şiddetli oluyor. Botulizm’in belirtileri; çift görme, bulanık görme, sarkık göz kapakları, konuşma bozukluğu, yutma güçlüğü, kalın bir dil, felç, kuru ağız ve kas güçsüzlüğü… Botulizm zehirlenmesi tıbbi bir acil durum gerektirir. Siz veya tanıdığınız biri gıda kaynaklı botulizm belirtileri gösteriyorsa, derhal doktorunuza başvurun veya acil servise gidin.



Evde konserve yaparken nelere dikkat etmeli?
Botulizm tehlikesinden uzak kalmak için evde konserve yaparken çok dikkatli olmak gerekiyor. İşte evde konserve yaparken dikkat edilmesi gereken noktalar şunlar:

Doğru ekipmanı kullanın: Basınçlı konserve, düşük asitli yiyecekleri konserve yapmak için önerilen tek yöntemdir. Düşük asit içeriği olan gıdalar evde konserve ile ilgili botulizm vakalarının en yaygın kaynaklarıdır. Düşük asitli gıdalar hemen hemen her sebzeyi, bazı meyveleri, sütü, tüm etleri, balıkları ve deniz ürünlerini içerir. Düşük asitli yiyecekler için kaynar su konserveleri kullanmayın; çünkü botulizme karşı koruma sağlamazlar.



Şüphe duyduğunuzda atın: Yaptığınız konservelerin güvenli olup olmadığını belirlemek için asla yiyecekleri tatmayın. Herhangi bir şüpheniz varsa, yiyecekleri yemeyin, atın. Evde yapılmış hazır konservelerde toksin veya diğer zararlı mikroplar olabilir.

Tehlike belirtileri neler? Konservelerin kapakları sızdırıyorsa veya şişmişse; ambalajlar hasarlı, çatlamış veya anormal görünüyorsa, ambalaj açıldığında sıvı- köpük püskürtürse ya da ambalajdaki gıda küflü veya kötü kokuyorsa tehlike var demektir. Bu tür gıdaları hemen çöpe atın.

Çamaşır suyu ile silin: Şüphe duyduğunuz konserve açıldığında mutfakta dökülürse, döküntüyü her 2 bardak su için 1/4 fincan çamaşır suyu kullanarak silin.



Yemeden önce pişirin: Ev yapımı konserve gıdaları, direkt olarak tüketmekten ziyade yemeden önce 20 dakika boyunca pişirilmesi güvenlik açısından çok önemli. Güvenliğiniz için bu ekstra güvenlik adımını mutlaka uygulayın.

Yeni kapak kullanın: Cam kavanozlar için sıfır kapak kullanmak çok önemli. Eski kapaklar kesinlikle kullanılmamalı. Konserve kavanozlarını ve halkalarını yıldan yıla tekrar kullanabilirsiniz ancak konserve işleminiz için her zaman yeni kapaklar satın almanız zorunludur.

Kaynar sudan geçirin: Kavanozlar doldurulmadan önce mutlaka kapaklarla birlikte kaynar sudan geçirilmeli. Kavanozları sterilize etmenin en iyi yolu, onları en az 10 dakika kaynar suya koymaktır. Konserve işlemi sırasında ılık bir fırına yerleştirmek kavanozların sıcak kalmasına yardımcı olur ve steril durumlarından ödün vermez.

Temizlik, temizlik, temizlik: Konserve gıdaların hazırlanmasında en önemli kural temizliktir. Konserve işlemi sırasında mutfağınızı ve çalışma alanınızı steril hale getirmek çok önemli. Bölgenizi temiz tutmak ve çapraz kontaminasyon olmadığından emin olmak için maşalarınızı ve diğer konserve aletlerinizi sadece birkaç saniye kaynar suya batırın.

kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/mahmure/