Detoks bedenin toksinlerden arınması ve bu arınmanın bedenimize olumlu yansıması anlamında kullanılmaktadır. Nasıl ki zararlı yiyeceklerin fizyolojik yapımız üzerinde olumsuz etkileri var, zararlı düşüncelerin de psikolojik yapımız üzerinde olumsuz etkisi vardır.
Duygusal detoks bize zarar veren düşünce biçimlerinin terk edilmesi ve duygularımızın olumlulaştırılması demektir. Olaylara yüklediğimiz anlamlar ne kadar olumsuzsa bağışıklık sistemimiz de o oranda zayıflamaktadır. Stresin olumsuz etkileri artık tartışılmıyor bile!
Duygusal detosk için, farkındalık becerimizi geliştirmemiz, olumsuz özelliklerimizi ve kendimizi sabote edici düşünce biçimlerimizi kabul etmemiz ve kişiliğimizde bazı değişimlere izin vermemiz gerekiyor. İzin vermemiz gerekir diyorum çünkü biz buna izin vermezsek ve istemezsek kimse bizi etkileyemez, değiştiremez.
Çoğumuz değişimi, değişmez bir gerçek olarak kabul eder ancak değişime inatla direniriz. Sanırım aşmamız gereken ilk paradoks bu olsa gerek! Çünkü derinlerde yatan “değişmeliyim” isteği “korkularımız” engeline takılır. Korkularımızı reddettikçe de bu kısır döngü içerisinde kalırız.
Bir diğer çoğunluğumuz da değişimden nefret eder, sahip olduğumuz yapıya inatla sarılırız. Ancak aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemekten de vazgeçmeyiz. Yani eşinize kırıcı davranmaya devam ederek onun size neden iyi davranmadığını sorgulamanızı anlamı yok!
Duygusal detoks hayatı algılayış biçimlerimizde değişime davet eder bizi. Bu değişimlere beraberce göz atalım:
Duygularımızın farkında olmak.
Diğer bir deyişle reddettiğimiz ve yok saydığımız olumsuz duygularımızı kabul ederek, bunları oluşturan kişi, yer ve olaylarla mücadeleye hazır olmak. Ya da zayıflık olarak kabul ettiğimiz olumlu duygularımızı dile getirmekten çekinmemek. Kabulleniş değişimin anahtarıdır.
Öfkenin, nefretin kırgınlığın, korkunun, şüpheciliğin, yetersizliğin bize ve ilişkilerimize ne kadar hakim olduğunu keşfetmek. Bunlara köle olmamak.
Suçluluk duygularımızla ve kendimizi cezalandırma biçimlerimizle barışmak. Bunlarla ilgili inançlarımızı sorgulamak ve bizi rahatsız eden inançlarımızı değiştirebilmek.
Eleştiriden korkmamak
Biri sizi eleştirmeye başladığında , savunmaya veya suçlamaya geçmeden “Acaba böyle yaparak ne elde etmeye çalışıyor?” sorusunu soğukkanlılıkla sorabilmek. Ya da eleştirildiğimiz konuda karşı tarafın haklı olabileceğini de kabul ederek özür dileyebilmek.
Kendimizi sabote edici düşünce biçimlerini terk etmek
“Önemsizim, yetersizim, başarısızım, sevilmiyorum” gibi ifadelerin benlik saygımızı nasıl yerle bir ettiğini, bunları çevremizden aldığımız mesajlarla oluşturduğumuzu fark edebilmek. Ve bunları değiştirmeye hazır olmak.
Bu değişimler kolaydır diyemem. Her birinin kökleri kronolojik yaşınızla aynı uzunluktadır.
Ama bir tek hayatımız olduğunu düşünürsek onun yönetimini ele almamız gerekiyor!
kaynak: www.sanalpsikolog.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder